KİTABU’L-MAĞAZİ

13 03 2007

KİTABU’L-MAĞAZİ

Peygamber’in Gazveleri Kitabı

1- UŞEYRE YÂHUD USEYRE GAZVESİ BABI 2

1  ei-öazvu, gayn’ın fethi ve noktalı zâ’m sükûnu İle bir nesneyi irâde ve taleb eylemek, kasdeylem ek ve düşmanla cenk ve kıtal eylemeye gitmek ma’nâlarındadır. el-Iğzâ ve’t-Tağziye, bir adamı gazaya hami eylemek, gaza ettirmek. el-Mağzâ, mecra vezninde mekân ismidir; maksad ve meram ma’nâsına-dır. Kelâmın mağzâsı, maksadı ma’nâsmadır.


el-Mağâzî, mîm’in fethiyle, gâzîler kısmının, menkabete ri ve dâstânlanna denir; siyer ve şeh-nâme gibi. Mağâzî Kitabı bu ma’nâdandır. Şârih der ki, bunun müfredi yoktur yâhud müfredi Mağzâ ve Mağzât kelimeler idir (Kaamûs Ter,). Mağâzî, Mağzâ ve Mağzât’m cem’i olduğuna ve bunlar da mîmli masdar veya mekân ismi olabileceğinden, bu, Peygamber’in gazve menkabele ri veya Peygamber’in gazve sahaları diye terceme edilebili r.
Bu başlık, Peygamber’in sâdece harb ve cihâd menkabele ri, askerî hareketle ri değil, Medine’de kurduğu islâm Devleti’nin dînî, siyâsî, hukukî ve icti-mâî bütün hayâtı ve faaliyetl erini içine almaktadır.
Peygamber Mekke’de harbe izinli değildi, tslâm hukukunda insanlar arasında aslolan sulh ve musâlemet dâiresinde münâsebettir. Harbe zaruret Üzerine başvurulur. Peygamber Medine’ye geldiğinde yine bu esas üzerine yürümüştür. Fakat islâm’ı ve müslümânlan savunmak İhtiyâcı belirince, evvelâ savunma harbine izin verildi.

2 Gazve’nin el-Ğazvu masdarından alındığını,bunun da düşmanla cenk ve kıtal eylemeye gitmek ma’nâsına geldiğini bundan önceki haşiyede nakletmiştik. Ri-
Muhammed ibn İshâk: Peygamber(S)’in ilk gazası Ebvâ, sonra Buvât, sonra Uşeyre’dir, demiştir3.
vâyet ilmiyle siyer ıstılahında gaza ve gazve ta’bîrleri, Peygamber’in bizzat hazır bulunduğu harblere denilir. Peygamber’in bizzat içinde bulunmadığı askeri müfrezelere seriyye denilir. Seriyye, hareketle ri ekseriyâ-gece cereyan eden çete ve akıncı müfrezesi demektir. Seriyyeni n asker sayısı üç ile dörtyüz arasında olur, bunlar çok kerre keşif hizmetler inde kullanırlar.
Müdâfaa harbine izin verilince Peygamber önceleri bizzat harbe katılmayıp üç seriyye, üç akıncı müfrezesi hazırlamış, bunları bâzı emniyet ve keşif hizmetler ine göndermiştir. Buhârî’nin bu ilk seriyyele r hakkında rivayeti bulunmadığından, bunları siyer kitâblarından kısaca nakledeli m:
ilk seriyyele r üç tanedir:

a.  Hamza ibn Abdilmutt alib seriyyesi, otuz kişilik olup, hicretin yedinci ayına tesadüf eden ramazân başında, Şam’dan gelmekte olan ve üçyüz kişinin koruduğu Kureyş kervanı üzerine gönderilmiş, çarpışma yapılmadan dönmüştür.

b. Ubeyde ibn Haris ibn Abdilmutt alib seriyyesi, altmış kişilik olup, Ebû Sufyân’m maiyyetin de Mısır’a gitmekte ve ikiyüz kişiyle korunmakt a olan kervan üzerine şevval başında gönderilmiş, Rebîg vadisinde karşılaşılmış, fakat çarpışma olmamıştır.

c. Sa’d ibn Ebî Vakkaas seriyyesi, zu’1-ka’de başında yirmi süvarilik müfreze yollanmış, bunlar geceleri gidip gündüzleri gizlenere k beş günlük yolculukl a Cuhfe yanında Hezâz suyuna kadar varmışlar, kervanın geçtiğini öğrenince daha ileriye gitmeye izin verilmediği için geri dönmüşlerdir. Bu seriyyele rin üçünde de harb ve kıtal olmamıştır.

3 Peygamber’in bizzat katıldığı ilk gazve, Muhammed ibn İshâk’ın Mağ&zîsmde buradaki sırayla verilmiştir. Muhammed ibn İshâk Mağâzî’de imamdır, doğru sözlüdür, hicrî yüzellibir yılında vefat etmiştir. Meşhur el-Mağâzî kitabının bir kısmı HamîduIIah tarafından son zamanlard a bulunup neşredilmiş?, u: Konya Hayra Hizmet Vakfı, 1981/1401.

a. Ebvâ: Rasûlullah’m bizzat katıldığı ilk gazve olduğunu, buna Veddân gazası da denildiğini Vâkıdî bildirmiştir. Rasûlullah bu gazveye hicretin onikinci ayı olan saferin evvelinde çıkmış, Medine’de Sa’d ibn Ubâde’yi kaymakam bırakmış, beyaz bayrağı Hamza’ya vermiştir. Bu gazveye yalnız Muhacirle r iştirak ettirilmiş, Kureyş’e karşı bir mukaabele maksadıyle ve aynı zamanda Damre ibn Bekr oğulları’nı itaat altına almak için çıkılmıştı. Düşmana tesadüf edilmediğinden çarpışma olmamış, yalnız Damre oğulları’yle bir muahede yapılıp dönülmüştür. Ebvâ, Mekke ile Medine arasında, Medine’ye daha yakın bir yerdir. Peygamber’in annesi Âmine orada gömülmüştür. Peygamber orada birkaç gün kalmıştır.

b. Buvât, Medine’ye üç, dört berid (yânî 36 veya 48 mil) uzaklıkta bir arazîdir. Rasûlullah Şam’dan gelen Kureyş kervanına i’tirâz ve mukaabele maksadıyle hicretin onüçüncü ayına tesadüf eden rebîu’l-evvelde ikiyüz kişilik bir süvârî müfrezesiyle hareket etmiş, düşmanla karşılaşılmadan Medine’ye dönmüştür.

c.  Uşeyre veya Useyre, Yenbû’ vadisinde bir yerdir. Peygamber Buvât’tan sonra buraya sefer etmiştir. Bu sefer de Şam’a gitmekte olan Kureyş kervanına karşı idi. Peygamber bu sefere katılmayı serbest bırakmış, Muhacirle r’den yü-zelh kışı ile hareket etmiş, yanlarına aldıkları otuz deveye nevbetleşe binilmiştir. Medine’den çıkışı Zâdu’l-Meâd’da, hicretin onaltmcı ayı olan cumâda’1-âhir ol-

1-…….Ebû İshâk Amr ibn. Abdillah es-Subey’î şöyle demiştir:
Ben Zeyd ibn Erkam’m yanında idim. Kendisine:
— Peygamber (S) gazalarda n kaçında bizzat bulunup harbetti? diye soruldu.
Zeyd ibn Erkanı:
—  Ondukuz gazada, diye cevâb verdi. Sonra Zeyd’e:
— Sen kaç gazada Peygamber’in beraberin de gaza ettin? denildi.
O da:
—  Onyedi, dedi. Ben:
—  Bunların hangisi ilk gaza idi? dedim. Zeyd ibn Erkam:
—  Useyre yâhud Uşeyre gazası, dedi.
Râvî Şu’be: Ben Katâde’ye bu ismi zikrettim de, o “Uşeyr” şeklinde söyledi, demiştir 4.
duğu bildirili yor. Bu seferde de düşmanla karşılaşılmadı. Yalnız Yenbü’ tarafında oturan Mudlic oğullan kabilesiy le bir sulh anlaşması yapıldı. Mudlİc oğulları, Damre oğulları’nın müttefiki olduğundan, onlara verilen emânnâmenin benzeri buniara da verilerek Medine’ye dönüldü. Peygamber’in Medine’den Uşey-re’ye varıncaya kadar uğradığı yerler İbn Hişâm’ın Sfre’sinde bildirilm iştir.

4 Zeyd ibn Erkam bu hadîsinde Peygamber’in ondokuz gazası olduğunu bildirmiştir. Müslim’in Câbir’den gelen rivayetin de bu sayı yirmibird ir. Belki Zeyd bunlardan bâzısını mühim görmemiştir. Şârih Aynî, mağâzî ve siyer müelliflerinin Peygamber’in gazve sayısını daha yükselttiklerini bildirere k şöyle demiştir: Mûsâ ibn Ukbe, İbn tshâk, Ebû Mıs’ar, Abdurrahmân ibnu Ebi’z-Zinâd, İbn Sa’d ve benzerler i Peygamber’in bizzat katıldığı gazveleri n yirmiyedi, akıncı.seriyyeleri-nin de kırkyedi olduğunu zikrettil er. Ancak bunların bâzısı, gazveleri birbiri içine girdirere k sayıyı azaltmışlardır (özetle: VIII, 135-136).

2- PEYGAMBER{S)’İN (BEDİR HARBİNDEN ÖNCE) BEDİR’DE ÖLDÜRÜLECEK OLAN KİMSELERİ ZİKREDİP SÖYLEMESİ BABI 5.

5 Bir ara Rasûlullah harb sahasını gezdi. Eliyle işaret ederek ve Kureyş ileri gelenleri nin adlarını birer birer sayarak: Inşâallah şurası Fulamn öleceği yerdir. Burası da Fulamn, burası da Fulanın! diye göstermiş; hakîkaten haber verdiği kimselerd en hiçbirisi, Peygamber’in gösterdiği noktadan ileri geçemeyip oraya devrilmiştir (Zâdu ‘1-MeâdJ.

2-…….Ebû İshâk şöyle demiştir: Bana Amr ibn Meymûn tah-
dîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Mes’ûd(R)’dan işitmiştir. O da Sa’d ibn Muâz el-Ensârî’den şöyle tahdîs etmiştir: Sa’d ibn Muâz, Mekkeli Umeyye ibn Halefin samîmî dostu idi. Umeyye ticâret için Şam’a giderken Medine’ye uğradığında, Sa’d ibn Muâz’a misafir olur, Sa’d da Mekke’ye uğradığında Umeyye ibn Halefin konağına iner, ona misafir olurdu. Rasûlullah Medine’ye hicret edip gelince Sa’d ibn Muâz, umre yapmak için Mekke’ye gitti ve Mekke’de Umeyye’ye inip ona misafir oldu da, ona hitaben:
— Benim için Harem’in tenhâ bir saatini gözetle de ben Ka’be’-yi rahatça tavaf edeyim, dedi.
Bu istek üzerine Umeyye, Sa’d’ı, gündüzün yansına yakın olan kuşluk vaktinde Ka’be’ye çıkardı. Umeyye, Sa’d’la beraber bulunduğu bu sırada onlara Ebû Cehl kavuştu ve:
— Yâ Ebâ Safvân! Beraberin de bulunan bu adam kimdir? diye sordu.
Oda:
—  Bu Sa’d ibn Muâz’dır, dedi.
Bunun üzerine Ebû Cehl, Sa’d’a hitaben:
— Dikkat et, ben seni görüyorum kî, sen Mekke’de emniyet içinde Ka’be’yi tavaf ediyorsun . Hâlbuki siz (Medîneliler), o dînlerini değiştirenleri (yânî Muhammed ile sahâbîlerini) sığındırdınız ve onlara nusrat ve yardım etmekte olduğunuzu söylüyorsunuz. Şunu iyi bil ki vallahi sen eğer Ebû Safvân Umeyye ibn Halefin beraberin de bu-lunmayaydın salimen ailene dönemezdin, dedi.
Sa’d ibn Muâz da Ebû Cehİ’e karşı sesini yükselterek: —* Dikkat et, vallahi eğer sen beni bu tavaftan men’ edersen, ben de sana. karşı bundan daha şiddetlisini yapar, senin Medîne üzerinden geçen ticâret yolunu keser ve seni ondan elbette men* ederim, dedi.
Bunun üzerine Umeyye, Sa’d’a hitaben:
— Yâ Sa’d! Bu Mekke vâdîsi-ahâlîsinin seyyidi olan Ebu’l-Ha-kem’e (yânî Ebû Cehİ’e) karşı sesini yükseltme! dedi.
Sa’d bunun üzerine Umeyye’ye:
— Yâ Umeyye! Sen de (Ebû Cehl’i koruyarak) beni tutma, bırak. Vallahi ben Rasûlullah’tan işittim ki, kendileri nin seni öldüreceklerini söylüyordu, dedi.
Umeyye:
—  Onlar beni Mekke’de mi öldürecekler? dedi. Sa’d:

—  Bilmiyoru m, dedi.
Umeyye bu sözden dolayı şiddetli bir şekilde korktu. Umeyye bu korku ile ailesinin yanma dönünce karısına hitaben:
— Yâ Ümme Safvân! Medîneli dostum Sa’d’ın bana ne dediğini bildin mi? dedi.
Karısı:
—  O sana ne dedi? diye sordu. Umeyye:
— Sa’d, Muhammed’in sahâbîlerine, kendileri nin beni öldüreceklerini haber verdiğini söyledi. Ben de ona: Mekke’de mi öldürecek? dedim. Sa’d: Bunu bilmiyoru m dedi.
Ve Umeyye konuşmasını şöyle sürdürdü:
—  Vallahi ben Mekke’den dışarı çıkmam, dedi.
Bir müddet sonra Bedir günü olduğu (yânî olacağı) zaman Ebû Cehl, insanların bu sefere çıkmalarım istedi ve:
— Muâviye’nin maiyyetin de gelmekte olan kervanınıza yetişin, dedi.
Umeyye, Mekke’den Bedir’e çıkmak istemedi. Ebû Cehl, Umeyye’ye geldi de:
— Yâ Ebâ Safvân! Sen Mekke vâdîsi halkının seyyidi olduğun hâlde insanlar senin harbden geri kaldığını görünce seninle beraber geri kalırlar, dedi ve Ebû Cehl bu sözleri söylemekte devam ve ısrar etti.
Bunun sonunda Umeyye:
— Sana gelince, sen benim Mekke’den çıkmam hususunda ısrarınla bana galebe ettin. (Bir tehlike hissettiğim zaman bin:p kaçmak için) vallahi ben Mekke’nin en hızlı koşan devesini bu sefer için muhakkak satın alacağım, dedi.
Sonra Umeyye (deveyi satın almasının ardından) karısına:
—  Yâ Ümme Safvân, benim sefer hazırlığımı yap! dedi. Karısı da ona:
— Yâ Ebâ Safvân! Sen Yesribli kardeşin Sa’d’ın sana vaktiyle söylediği sözü unutmuş hâldesin dedi.
O:
— Hayır (ben o sözü unutmuş değilim, lâkin) ben onların beraberin de ancak yakın bir yere kadar yürümek istiyorum, dedi.
Ebû Safvân Umeyye ibn Halef, Bedir’e doğru yola çıkınca artık konakladığı herbir konak yerinde muhakkak devesini yanında bağ-
layıp hazır bulundurm aya başladı. Ve yolculuğunu bu suretle devam ettirdi. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah, onu Bedir’de Öldürdü 6.

3- BEDİR GAZVESİ KISSASI BABI 7

6  Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Çünkü Peygamber (S) Bedir’de öldürülecek kimseleri haber vermiş, işte bu Umeyye de Bedir’de öldürülmüştür. Bu, Pey-gamber’in en belîğ mu’cizelerin dendir. Bu sebebden dolayı bu hadîsin diğer bir rivayeti Peygamber lik Alâmetleri Bâbı’nda da geçmişti.
Umeyye ibn Halefin öldürülmesi hakkında birkaç rivayet vardır. Mûsâ ibn Ukbe’ye göre, onu öldüren, Ensâr’dan Mazin oğulları’ndan bir adamdır. Mu-hammed ibn Ishâk’a göre Umeyye’nin ortak kaatiller i Muâz ibn Afra ile Hârice ibn Zeyd ve Habîb ibn isaftır. Bir kavle göre Bilâl Habeşî, Ensâr’dan birkaç zât ile birlikte karşısına çıkıp hayâtına son verdiler. Pek şişman olan vücûdu şiştiği ve gömülmesine çâre bulunamadığı için tamamen örtülünceye kadar üzerine toprak yığdılar. Sonra İaşesi Bedir kuyusuna sürüklenirken parça parça oldu. Bu Umeyye, Rasûlullah ile alay edenlerde n biri olup “Veytun Û-kuüi humeze” Sûresi onun hakkında inmişti. Mekke’de iken kölesi olan Bilâl’e İslâm Dîni’-nden dönmesi için türlü türlü işkenceler yapardı. Bedir’deki o meşhûf kuyuya, onunla birlikte yirmidört kadar Kureyş önde geleni atılmıştır.

7  Bedir, Medine’den yüzyirmi fersah uzaklıkta bir yerin adıdır. Câhiliyet devrindek i panayır yerlerind en biri olup suyu, muz ve üzüm bağları vardır.
Küçük ve Büyük olmak üzere iki Bedir gazası vardır. Küçüğüne Birinci Bedir de denilir. Bu, Peygamber’in Uşeyre’den dönüşünden on gün sonradır. Sebebi de Kureyş başkanlarından Kürz ibn Câbir’in bir müfreze ile Medîne korularına kadar gelerek Medîneliler’in hayvanlarını sürüp götürmesidir. Bu vak’a üzerine Peygamber, Muhacirle r’den bir fırka ile Kürz’ün arkasından gitmiş ve Bedir yakınma kadar varmış, Kürz savuşup gitmiş bulunduğundan, Medine’ye dönmüş-
tür.
Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“And olsun siz zaîf ve dûn iken, Allah size Bedir’de kat’î bir zafer verdi. Allah’tan sakının, tâ ki şükretmiş
olasınız. O vakit sen mü ‘minlere: İndirilen üçbin
melekle Rabb Hnizin imdâd etmesi yetişmez mi size?
diyordun. Evet, siz sabreder, (itaatsizl ikten) sakınırsanız,
bunlar (yânî düşmanlar) da ansızın üstünüze gelecek
olurlarsa, Rabb ‘iniz size nişanlı beşbin melekle imdâd
edecektir . Allah bu imdadı size, başka değil, sırf (zaferin) bir müjdesi olsun, kalblerin iz onunla yatışsın
diye yaptı.
Yoksa nusrat (ve zafer) ancak yegâne gâlib ve yegâne
hüküm ve hikmet sahibi olan Allah cânibindendir. (Bir
de Allah bu imdadı) küfredenlerden ileri
gelenleri kessin yâhud onları tepesi aşağı getirsin de (geri kalanlar da) emellerin e kavuşamayanlar olarak dönüp gitsinler .(diye yaptı)’1
(Âlu îmrân: 123-127).

Ve Vahşî ibn Harb el-Habeşî: Hamza ibnu
Abdilmuîtalib, Bedir gününde Tueyme ibn Adiyy ibni’l- Hıyâr’ı öldürdü, demiştir.

Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Hani Allah size iki taifeden birinin muhakkak siz olduğunuzu va ‘dediyordu, siz ise kuvveti ve silâhı
bulunmaya nın kendinizi n olmasını arzu ediyordun uz* Allah da emirleriy le hakkı açığa çıkarmayı, kâfirlerin
arkasını kesmeyi irâde buyuruyor du” (ei-Enfâi: 7).

Ebû Abdillah el-Buhârî: “eş-Şevke”, keskinlik ve silâhtır, demiştir8.
Bu başlıkta kasdedile n Büyük Bedir gazâ’sıdır, Uşeyre seferinin sebebi olan Ebû Sufyân kaafilesi nin Şam’dan dönüşünü önlemek maksadıyle yapılmıştır. Bu, zengin bir ticâret kaafılesi olup, kırk kişi ile korunuyor du. Peygamber Üç-yüzon küsur kişi ile hareket etti. iki atlı ve yetmiş develeri vardı. Mekkeüler Ebû Sufyân kervanını kurtarmak için 950 veya 1000 kişi ile Mekke’den hareket ettiler. Yüz atlı, yüz hecin süvârîsi, geri kalanı da piyade idi.
Buhârî buradaki âyetleri Bedir Harbi’nde İki taraf kuvvetler i ve sayılarının farklı olmasına rağmen, müslümânların zaferle va’dedümiş olduklarını işaret için zikretmiştir. Vahşî’nin sözünü Uhud Harbi kısmında senediyle getirecek tir.

3-…….Abdullah ibn Ka’b şöyle demiştir: Ben babam Ka’b ibn
Mâlik(R)’ten işittim, şöyle diyordu: Ben Tebûk gazasından başka Ra-sûlullah’ın yaptığı gazalarda n hiçbirinde Rasûlullah’tan geri kalma^ dım, Şu kadar var ki, ben Bedir gazvesind e geri kalıp ona katılmadım. Fakat Bedir’den geri kalıp ona katılmayanlar itâb edilmedi. Çünkü Rasûlullah bu sefere ancak Kureyş kervanını karşılamak isteğiyle çıkmıştı. Nihayet Allah, müslümânlarla onların düşmanlarını, ummadıkları bir zamanda harbetmek üzere bir yere getirdi 9.

9 Bu seferde karşı çıkılacak kervan zayıf olduğu için fazla önem verilmemiş ve sefere katılmak serbest bırakılmıştı. İşte Ka’b ibn Mâlik bu sözleriyle Bedir harbine katılmama sebebi olan bu serbest bırakılmayı ifâde etmiş oluyor. Ka’b’ın dediği gibi, Allah, müslümânlarla düşmanları olan Kureyş büyük ordusunu ummadıkları bir zamanda karşı karşıya getirdi. Müslümanlarda iki atlı vardı: Zu-beyr ibmı’l-Avvâm ile Mıkdâd ibnu’l-Esved. Yetmiş de develeri vardı, ikişer, üçer binmişlerdi. Altı zırh ve sekiz kılıçlan vardı. Rasûlullah, Ibnu Ümmİ Mektûm’u Medine’de kaymakam bırakarak, ramazânın sekizinci pazartesi günü hareket
. etti. Ruha mevkiinde Lubâbe ibn Abdilmunz ir’i Medine’ye âmil ve muhafız ta’-yîn ederek geri gönderdi. Ordunun başkumandan sancağı demek olan livayı Mus’-ab ibn Umeyr’e verdi. Râye denilen İkinci derecedek i iki bayraktan birisini Alî ibn Ebî Tâlib’e, diğerini de Ensâr nâmına Sa’d ibn Muâz’a verdi. Bu suretle Bedir mevkiine doğru hareket edildi.

4- YÜCE ALLAH’IN ŞU KAVLİ BABI:

“Hani siz Rabb’inizden imdâd istiyordu nuz da O da: Muhakkak ki ben size meleklerd en birbiri ardınca bin
ile imdâd eyleyeceğim, diyerek duanızı kabul buyurmuştu. Allah bunu ancak bir müjde (olsun),
kalblerin iz o sayede oturaklaşsın diye yapmıştı. (Yoksa)

Allah’ın katından başkasından hiçbir yardım yoktur.

Şübhesiz ki Allah mutlak gâlib, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir . O size o vakit kendisind en bir emînlik
olmak üzere hafif bir uyku buruyordu . Sizi tertemiz yapmak, sizden şeytânın murdarlığını gidermek,
kaîblerinize rabıta vermek, ayaklarınızı pekiştirmek için de gökten üstünüze bir su indiriyor du. Hani Rabb Hn
meleklere: Şübhesiz ki ben sizinle beraberim . Haydi îmân edenlere sebat ilham edin! diye vahyediyo rdu.

Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. (Ey mü’minler!) Hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun
onların herbir parmağına (diyordu). Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar Allah’a ve Rasûlü’ne karşı geldiler. Kim
Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, Allah’ın cezası cidden çetindir” (ei-Enfâi: 9-13)10.

Diğer taraftan Ebû Sufyân, Peygamber’in bu hareketin i öğrenerek Mekke’ye haber gönderdi. Mekke zenginler inin hepsi Ebû Sufyân kervanının sermâyesinde hisseli bulundukl arından, şehir heyecan içinde çalkalandı. Ebû Cehl’in kumandası altında bir ordu hazırlandı. Ebû Leheb’den başka bütün Mekke ileri gelenleri nin bu sefere katılması te’mîn edildi. Dokuzyüz elli veya bin mev-cûdlu olan bu orduda yüz atlı, yüz hecin süvârîli vardı. Geri kalanları piyade idi. Çoğunun arkasında zırh vardı. Bu ordu da Bedir’e doğru hareket etti. Ebû Sufyân, kervanı deniz sahili yoluyla Mekke’ye salimen ulaştırdı, fakat bu iki ordu Bedir’de karşı karşıya gelip çarpıştı. Neticede Mekkelile r’in, yirmidördü ileri gelenlerd en olmak üzere, yetmişi ölü, yetmişi de esîr;Oİdu. Müslümanlar parlak bir zaferle Medine’ye döndüler.

10 Bu âyetlerde müslümânlann müşkil vaziyet karşısında Allah’a duaları, Yüce Allah’ın da onlara imdâd ve inayeti özetlenerek bildirilm iştir. Bedir’e varıldığı gece, kuvvetli bir düşman karşısında bulunmala rına rağmen bütün ordu ferdlerin in tatlı bir uykuya dalmaları ve bu suretle şuur ve irâdelerinin yerine gelmesi, şübhesiz Allah’ın inayeti eseridir. O sabah dereler taşacak derecede bol yağmur yağmış, su kaplan doldurulm uş, abdest alınıp gusledile rek gönüllere gelen şeytân vesvesesi gitmişti. Hiç gezilmeye n kum sahası sertleşmiş, yürüme ve hareket kolaylaşmıştı. Bunlar hep Allah’ın inayeti eseridir.
Bedir’e varıldığında Sa’d ibn Muâz tarafından Rasûlullah için harb sahasına y.akm bir düzlüğe gölgelenmek üzere bir çardak yapıldı. Rasûlullah ile Ebû Bekr burada oturdular .
4-…….Târik ibn Şihâb (el-Becelî el-Ahmesî) şöyle demiştir: Ben
İbn Mes’ûd(R)’dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Mıkdâd ibnu’l-Esved’in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şâhid oldum ki, o sözün sahibi olmak bana, ona kıyâs olunabile n her kıymetli sözden daha sevimlidi r. Mıkdâd, müşrikler üzerine hareket etmeye çağırıyor ve Peygamber’in huzuruna gelerek:
— Biz Mûsâ kavminin (Mûsâ Peygamber’e karşı) “Artık sen Rabb ‘inle beraber git! Bu suretle ikiniz harb edin! Biz mutlakaa burada oturumlarız” (ei-Mâide:24) dedikleri gibi söylemeyiz. Lâkin biz senin sağında, solunda, önünde, arkanda düşmanla çarpışırız! dedi.
îbn Mes?ûd (R): Mıkdâd’ın bu (ateşli) sözü üzerine Peygam-ber(S)’in yüzünün parladığını ve Mıkdâd’m sözünün O’nu sevindird iğini gördüm, demiştir u.

11 Yukarıda mealleri verilen el-Enfâl Sûresi âyetleri ile bu İbn Mes ud hadisi Bedir seferi sırasında cereyan eden bir müzâkere safhasına işaret etmektedi r. Bu müzâkereyi İbn Hişâm, es-Sîre’smde ve- oradan naklen Zâdu’l-Mead da tafsı atiyle vermiştir. Özeti şudur: Rasûlullah, mütevâzî ordusuyla Bedir e doğru yollanıp Zafirân vâdîsine indiğinde Mekke’den kuvvetli bir Kureyş ordusunun hareket ettiğini haber aldı. Hiç hesâb edilmeyen bu hareket karşısında rnusluman ların vaziyeti müşkilleşti. Çünkü âyetteki ta’bîr veçhile, hor ve hakir bir mutreze ne büyük bir orduya karşı çıkmak ne kadar güç ise, Medine’ye gen dönmek de o derece âr ve utanmayı gerektiri rdi. Bunun üzerine Peygamber bir istişare kurdu, durumu onlara haber verip Ensâr’ın, Muhâcirler’in ayrı ayrı görüşlerim aldı. Kimisi Kureyş kervanı üzerine gitmeyi, kimisi gelen büyük orduya karşı çıkılması görüşlerini ileri sürdü. Bu arada Cibrîl gelip iki taifeden gayn muayyen birinin müslümânlar için va’d edildiğini müjdeledi. Uzun müzâkereden sonra Peygamber: “Haydi Allah ‘m bereketin e doğru yürüyünüz. Size müjdelerim Ki^ Allah bu iki taifenin birisini kat’îsurette va’d etmiştir, zafer muhakkaktır… buyurmuş ve Bedir’e doğru hareket edilmişti.
Bu İbn Mes’ûd hadîsinde nakledile n Mıkdâd’ın bu güzel sözü, işte o müzakere esnasında söylenmiş ve onun bu sözleri de Peygamber’i sevindirm işti.

5-…….İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Bedir günü:
“Yâ Allah bize olan yardım ahdini ve zafer va’dini (bunların gerçekleşmesini) istiyorum . Yâ Allah, eğer (bu İslâm cemiyetin in helâ-kmı) istersen yeryüzünde artık ibâdet edilmeyec ek” diye duâ etti.
Ebû Bekr, Peygamber’in elini tuttu da:
—  Yâ Rasûlallah, bu duâ sana yeter, dedi. Akabinde Rasûlullah:
—  “Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır” (ei-Kamer: 45) âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı n.

5- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)

6…….. İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Abdu’l-
Kerîm ibn Mâlik el-Hazrecî haber verdi. O da Abdullah ibni’l-Hâris’in âzâdlısı olan Mıksem’den işitmiştir. O da İbn Abbâs’tari tahdîs ediyor, İbn Abbâs’tan şöyle derken işittiğini söylüyordu: Mü’minlerden

12 Bu âyet Mekke’de indiği hâlde, hükmü, hicretten sonra vukû’a gelen Bedir muharebes inde gerçekleşmiştir. Umer (R) şöyle demiştir: Bu âyet inince hükmünün ne zaman, nerede gerçekleşeceğini bilmiyord um. Rasûlullah (S) Bedir günü zırhını giyip de bu âyeti okuyunca, o zaman bunun hakîkatına vâkıf oldum (Bey-dâvî, Şeyhzâde, Medârik).
Allah’ın bütün peygamber ler hakkındaki va’di şudur: “And olsun ki, gönderilen kullarımız hakkında bizim geçmiş bir sözümüz vardır: Muhakkak o peygamber ler elbette muzaffer olacaklar, muhakkak bizim ordumuz elbette onlara gâlib gelecekle rdir” (es-Sâffât: 171-173).
(özürsüz) Bedir harbine çıkmayıp oturanlar la, Bedir harbine çıkanlar müsâvî olmazlar I3.

6- BEDİR HARBİ’NE KATILAN SAHÂBÎLERİN SAYISI BABI

7_……. Bize Şu’be, Ebû İshâk’tan tahdîs etti ki, el-Berâibn Âzib
(R): (Bedir harbi zamanında) ben ve İbn Umer küçük sayıldık, demiştir.
Ve bana Mahmûd ibn Gaylân tahdîs etti: Bize Vehb ibn Cerîr, Ebû İshâk’tan tahdîs etti ki, el-Berâ ibn Âzib (R): Bedir harbi günü ben küçük sayıldım, İbn Umer de küçük sayıldı. Bedir günü Muhacirle r altmış küsur kişi, Ensâr da ikiyüzkırk küsur kişi idiler, demiştir.

8-…….Ebû İshâk dedi ki: Ben eI-Berâ(R)’dan işittim, şöyle diyordu: Bana Bedir’de hazır bulunanla rdan olan Muhammed’in sa-hâbîleri tahdîs ettiler ki, onlar, Tâlût’un Ürdün Nehri’ni kendisiyl e beraber geçen sahâbîlerinin sayısı kadar, yânî üçyüzon küsur kışı ımiş-ler

13 Hadîsin başlığa uygunluğu, Bedir harbinde hazır bulunanla rla, onda hazır bulunmaya n kimseler arasında müsâvîlik olmadığını beyân etmesi yönündendır. İbn Abbâs’m bu sözü en-Nisâ: 95. âyetinin baş tarafına bir tefsirdir . Ayetin tamâmı şöyledir: “Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın (evlerinde) oturanlar la, Allah yolunda maÜanyle, canlanyle savaşanlar bir olmaz. Allah, mallanyle canlanyle savaşanları derece i’tibâriyle oturanlar dan çok üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de cenneti vayd etmiştir. Fakat Allah, savaşanlara oturanların üstünde, daha büyük bir ecir vermiştir” (en-Nisâ: 95)
el-Berâ (devamla): Hayır vallahi Tâlût ile beraber nehri yalnız mü’min olan geçti, demiştir.

9-…….el-Berâ (R) şöyle demiştir: Biz Muhammed’in sahâbîle-
ri, Bedir sahâbîlerinin sayısı, Tâlût’Ia beraber Filistin Nehri’ni geçen Tâlût’un sahâbîlerinin sayısı üzeredir. Tâlût’Ia beraber o nehri ancak mü’min olan üçyüzon küsur kişi geçmiştir, diye konuşur idik.

10-……. el-Berâ (R) şöyle demiştir: Biz, Bedir sahâbîleri, Tâlût’Ia beraber nehri geçen Tâlût’un sahâbîleri sayısında olarak üçyüzon küsur kişidir. Tâlût’un beraberin de ancak mü’min olan geçmiştir, diye konuşur idik 14.
14 Hadîslerin başlığa uygunluğu açıktır. Bunlar ayrı ayrı senedterl e el-Berâ’dan gelen rivayetle rdir. Bunlarda adı geçen Tâlût, Kur’ân’da şöyle geçer:
‘ ‘Onlara Peygamber leri: Hakikat, Allah size bir hükümdar olarak Tâlût’« göndermiştir, dedi. Dediler ki: Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona maldan da bir bolluk verilmemişken nasıl olur da bizim başımızda hükümdarlık onun olabilir? (Peygamber leri) dedi: Şübhesiz Allah onu sizin üstünüze beğenip seçmiştir. Ona bilgice, vücûdca da bir üstünlük vermiştir. Allah mülkünü kime dilerse ona verir. Allah vâsidir, gerçek bilicidir . Peygamber leri onlara (şöyle de) söyledi: Gerçek onun hükümdarlığının açık alâmeti size o tâbutun gelmesi olacaktır ki, içinde Rabb ‘inizden bir sekînet ve Mûsâ Hanedanı “yle Hârûn ailesinin metrûkâtmdan bir bakıyye vardır. Melekler onu yüklenip getirecek tir. Elbette bunda size kat t bir alâmet ve ibret vardır, eğer îmân etmiş kimselers eniz. Vaktaki Tâlût ordusuyla ayrılıp çıktı, dedi ki: Şübhesiz Allah sizi bir ırmakla imtihan edicidir. İşte kim ondan içerse benden değil, kim onu tatmazsa artık o benden. Eliyle bir avuç alanlar başka (o kadara izin var). Derken ırmağa va-nnca içlerinden birazı müstesna olmak üzere ondan (bol bol) içtiler. Nihayet o Tâlût ve maiyyetin deki müzminler vaktaki o ırmağı geçtiler, (beri yanda kalanlar) dediler ki: Bu gün bizim Câtût’a ve ordusuna karşı takatimiz yoktur. (Âhirette) muhakkak Allah ‘a kavuşacaklarım bilenler (ve itaatle ırmağı geçen-

7- PEYGAMBER(S)’İN KUREYŞ KÂFİRLERİNDEN ŞEYBE İBN RABÎA, UTBE VE EBÛ CEHL İBN HİŞÂM ALEYHİNE BEDDUA ETMESİ VE BUNLARIN HELAK OLMALARI BABI

11-…….Abdullah ibn Mes’ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) Ka’be’ye doğru yöneldi de Kureyş’ten şu birkaç kişi aleyhine: Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa, el-Velîd ibn Utbe ve Ebû Cehl ibn Hişâm aleyhine beddua etti.
İbn Mes’ûd: Ben Allah’a şehâdet ederim ki, bu kimseleri n dördünü de Bedir sahasında yere serilmiş gördüm; o gün havası sıcak bir gün olduğundan, güneş onların renklerin i siyaha değiştirmişti, demiştir I5.
ler) ise: Nice az bir cemiyet, daha birçok cemiyete Allah ‘in izniyle galebe etmiştir. Allah sabr (ve sebat) edenlerle beraberdi r, dediler.. .” (el-Bakara: 247-251). O sırada Isrâîl oğulları, peygamber leri Şemuîl’e Amâlika’nın saldırısından şikâyet ederek Amâlika’nın Câlût’una karşı harb edebilece k bir kahramanın kendileri ne melik ta’yîn edilmesin i rica ederler. Şemuîl Peygamber’e Tâlût vahyo-lunur. Tâlût, merkebini ararken Şemuîl’e rast gelir. O da: Ey Tâlût, Isrâîl oğulları’na melik oldun, der. İsrâîl oğullan’na da bu ta’yîni bildirir. Tâlût’un başına seksen bin İsrâîl oğullan mücâhidi toplanır. Fakat Şemuîl Peygamber bunların dönekliğim bildiği için, Tâlût’a, bunları şöyle bir imtihan etmesini söyler: Kim şu Ürdün Nehri’nin suyundan içerse o benim dînimden değildir. Her kim ,de içmezse bendendir, der. Hepsi içer, yalnız Dâvûd Peygamber’in de içlerinde bulunduğu üçyüzon küsur kişi içmez ki, Bedir mücâhidleri sayısına denktir. Tâlût ile Câlût arasında Havrân’da harb olur. Dâvûd, Câlût’u öldürür. Bir müddet sonra Şemuîl de ölür. Tâlût kırk sene adalet ve basiretle hükümrân olur.

15 Bu hadîs Abdest Alma, Namaz ve Cihâd Kitâbları’nda da geçmişti. Peygamber Ka’be’de namaz kılarken, bu kimseler O’nunla eğlenmişler, biri de yeni boğazlanmış bir devenin döl yatağını getirip secdede iken Peygamber’in sırtı üzerine koymuş, kızı Fâtıma gelip bunu sırtından kaldırdıktan ve Peygamber de böylece namazını tamamladıktan sonra birer birer bu kimseleri n isimlerin i söylemek suretiyle, aleyhleri ne beddua etmişti. İşte bu beddua Bedir’de gerçekleşmiş ve o kimseleri n hepsi Bedir’de öldürülmüşlerdir.

8- EBÛ CEHLİN ÖLDÜRÜLMESİ BABI I6

12-…….Kays ibn Ebî Hazım, Abdullah ibn Mes*ûd(R)’dan haber verdi ki, o, Bedir günü kendisind e az bir hayât eseri kalmış hâldeyken Ebû Cehl’in yanına gelmiş. (Ebû Cehl’i tanıyıp: Allah seni zelîl eylesin ey Allah’ın düşmanı, demiş.) Bunun üzerine Ebû Cehl:
— (Beni niye horluyors un?) Sizin öldürdüğünüz kişiden daha şereflisi olur mu? demiştir.
13-…….Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
—  “Ebû Cehl ne yaptı (ne oldu)? Kim bakar anlar?” buyurdu, îbn Mes’ûd: (Ben bakar anlarım, diyerek) gitti. Ve Ebû Cehl’i,
Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) vurmuşlar da nihayet onu ölüm hâlinde buldu. İbn Mes’ûd:
— Â sen misin Ebû Cehl? (Vuruldun mu?) dedi.
Enes dedi ki Sonra İbn Mes’ûd, Ebû Cehl’in sakalından yakaladı. Ebû Cehl:
—  Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? Yâhud:

16 Ebû Cehl, ismi Amr ibn Hişâm ibni’l-Mugîre’dir, künyesi Ebû’l-Hakenı yâhud Ebû’I-Velîd idi de, Peygamber tarafından Ebû Cehl’e değiştirilmiş ve: “Bu, ümmetin fir’avnıdir” buyurulmuştur.
Ebû Cehl, müslümânlarm en azgın düşmanı ve bu düşmanca hareketle rin başlıca müsebbibi olduğundan bunun öldürülmesi keyfiyeti apayrı bir bâb tah-sîs edilerek burada getirilen hadîslerde iyice belirtili p ortaya konulmuştur.
— Kendi kavminin öldürdüğü kişinin üstünde bir kimse var mı~ ‘ Râvî Ahmed ibn Yûnus: Sen Ebû Cehl misin? şeklinde söylemiş-

14_…… .Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Bedir harbi gününde:
—  “Ebû Cehl ne yaptı?” diye sordu.
İbn Mes’ûd hemen gitti ve Ebû Cehl’i, Afra kadının iki oğlu vurmuş da nihayet onu ölüm hâlinde bulmuş, ve sakalından tutmuş da:
—  Sen misin yâ Ebâ Cehl? demiş. Ebû Cehl de:
— Kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır?
Yâhud da:                                                                  ‘
— Sizin öldürdüğünüz kişinin üstünde bir kimse var mıdır.’ demiştir 17.

15- Bana İbnu’l-Müsennâ tahdîs etti: Bize Muâz ibnu Muâz haber verdi: Bize Süleyman et-Teymî tahdîs etti: Bize Enes ibn Mâlik (R) geçen hadîsin benzerini haber verdi.

17 Buhârî bu Enes hadîsini burada ayrı ayrı tarîklerden ve bâzı lâfız farklafıyle arka arkaya birbirini tamamlar şekilde getirmiştir.
İbn Mes’ûd’un: Â! Sen misin Ebû Cehl? demesi, sakalından tutup çekmesi kavlen ve fiilen intikaam almak gâyesiyledir. Çünkü Ebû Cehl, Mekke’de ibn Mes’ûd’a çok ezâ ve cefâ etmişti. Ebû Cehl’in: Sizin öldürdüğünüz, yâhud: Kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde kimse var mıdır? sözleri de bu yolda ölüm ne benim için küçüklüktür, ne de senin için bir şereftir, demek istemiştir.

16- Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Yûsuf ibnu’l-Mâcişûn’dan yazdım; o da Salih ibn İbrahim’den; o da babası İbrahim’den; o da Salih’in dedesi Abdurrahmân ibn Avf’tan; Bedir kıssası hakkında, yânı Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) hadîsini almıştır 18.

17-…….Bize Ebû Miclez, Kays ibn Ubâd’dan tahdîs etti ki, Alî
ibn Ebî Tâlib:
— Ben kıyamet gününde Rahmân’ın huzurunda müşriklerle muhakeme olmak üzere duruşmak için ilk diz çöken kimse olacağım, demiştir.
Ve bu hadîsin râvîsi Kays ibn Ubâd: “Bu iki (sınıf, yânı imân edenlerle etmeyenle r) Rabblerih akkında birbiriyl e da’vâlaşan hasım iki zümredir…” <ei-Hacc:i9) âyeti, ilk İslâm harbinin şu ilk mubârizle-ri hakkında inmiştir, demiş ve şöyle ilâve etmiştir: Onlar Bedir günü iki saff arasında tek başına kıtal için ortaya çıkan kimselerd ir: Ham-za,.A]î, Ubeyde yâhud Ebû Ubeyde ibnu’l-Hâris; (diğer tarafta:) Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibnu Rabîa, el-Velîd ibn Utbe I9.

18  Bu hadîsin bir rivayeti Beşte bir Kitâbı’nda da geçmişti.

19  Başlığa uygunluğu açıktır. Burada zikredile n şahıslar şu tertîbde birbirler ine “karşı çıkmışlardır: Hamza, Şeybe’ye; Alî, el-Velîd ibn Utbe’ye; Ubeyde de Utbe’ye karşı çıkmıştır. Bunların en yaşlısı Utbe ibn Rabîa idi. Hamza ile Alî, hiç beklemede n karşılaştıkları düşmanlarını öldürmüşlerdir; diğer ikisi de birer kılıç darbesiyl e birbirler ini yaralamışlardır.
nııuuu ı-ı

18-…….Buradaki senedde Ebû Zerr (R): “Bu iki sınıf, Rabbleri hakkında birbirler iyle da’vâlaşan hasım iki zümredir…” (ei-Hacc:i9) âyeti, Kureyş’ten şu altı kişi hakkında: Alî, Hamza, Ubeyde ibnu’l-Hâris, Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa ve el-Velîd ibn Utbe hakkında indi, demiştir.

19-…….Bize Süleyman et-Teymî, Ebû Miclez’den tahdîs etti
ki, Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Alî (R):
— Şu “İki sınıf, Rabbleri(nin dîni) hakkında birbirler iyle da’vâlaşan hasım iki zümredir…” <d-Hacc:i9) âyeti bizim hakkımızda in; di, demiştir.

20-…….Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Ben Ebû Zerr el-Gıfâ-
rî(R)’den işittim; o yemîn ederek: Şu âyetler (yânî ei-Hacc: 19-22) elbette Bedir günü birbirler iyle cenkleşen bu altı kişi hakkında indi, demiş ve yukarıda geçen hadîsteki gibi o altı ismi saymıştır20.

21-…….Kays (ibn Ubâd) şöyle demiştir: Ben Ebû Zerr(R)’den
işittim, o kuvvetli bir yemîn ederek: Şübhesiz “Bu iki sınıf, Rabbleri hakkında birbirler iyle da’vâlaşan hasım iki zümredir…” (ei-Hacc:i9) âyeti, Bedir harbi günü birbirler iyle cenk etmek için ortaya çıkan kirri-

20 Buhârî bu hadîsleri ayrı senedlerl e ve bâzı lâfız farklanyl e birbirini açıklar ve te’yîd eder bir surette böyle arka arkaya getirmiştir.
seler hakkında inmiştir. Bunlar: Hamza, Alî, Ubeyde ibnu’I-Hâris, Rabîa’nın iki oğlu Utbe ve Şeybe, el-Velîd ibn Utbe’dir.

22-…….Ebû İshâk şöyle demiştir: Bir adam el-Berâ ibn Âzib’e:
— Alî Bedir’de hazır bulundu mu? diye sordu; ben de işitiyordum.
el-Berâ (R):
— Evet Alî Bedir’de üstüste iki zırh giyerek düşman ile cenkleşmek için ortaya çıktı (ve düşmanını yendi), dedi.

23-…….Abdurrahmân ibn Avf (R) şöyle demiştir: (Mekke’deki malımı ve ailemi muhafaza etmesi için) ben Umeyye ibn Halefe bir mektûb yazıp (onunla karşılıklı) ahidleştim. Nihayet Bedir günü olunca…
Râvî Abdurrahmân ibn Avf, hadîsin burasına ulaşınca Umey-ye’nin ve oğlunun oradaki öldürülüşünü zikretmiştir. Bu öldürme öncesinde Bilâl (Umeyye’yi kaçıyor görünce: Bu Umeyye ibn Haleftir, yakalayınız!) eğer Umeyye bu defa kurtulurs a, ben kurtulmam, demiştir 21.

21 Bu hadîs, bu isnâd ve metinle Vekâlet Kitabı, “Bir müslümân bir harbîyi vekîl kıldığı zaman bâbı”nda, buradakin den daha bütün ve daha uzun olarak geçmişti. Buradaki parantez içinde verilen kısımlar, o rivayette n alınmıştır.

24-…….Abdullah ibn Mes’ûd(R)’dan (o şöyle demiştir): Peygamber (S) -Mekke’de iken- Ve’n-Necmi Sûresi’ni okudu da, bu sûrenin sonunda secdeye vardı. Beraberin de bulunanla r da (mü’min müşrik) hep secdeye vardılar, yalnız bir ihtiyar vardı ki, o bir avuç toprak alıp onu alnına yükseltti ve:
—  Bu kadarı bana yeter, dedi.
Abdullah: Yemîn olsun o kimseyi ben, sonra Bedir’de kâfir olarak öldürülmüş gördüm, demiştir.
Bana İbrâhîm ibn Mûsâ haber verdi. Bize Hişâm ibnu Yûsuf, Ma’mer ibn Râşid’den; o da Hişâm’dan tahdîs etti ki, babası Urve ibnu’z-Zubeyr şöyle demiştir: Zubeyr’de üç kılıç darbesi vardı. Bunlardan biri omuz kökünde idi.
Urve dedi ki: Ben -çocuk iken- bu kılıç darbeleri nin çukurluğu içine parmaklarımı sokar, oynardım.
Urve dedi ki: Bu yaraların ikisi Bedir gününde vurulmuş, birisi de Yermûk günü vurulmuştu.
Urve dedi ki: Kardeşim Abdullah ibnu’z-Zubeyr şehîd edildiği zaman Abdulmeli k ibn Mervân bana:
—  Yâ Urve! Zubeyr’in kılıcını tanıyor musun? dedi. Ben:
—  Evet tanıyorum, dedim. Abdulmeli k:
—  O kılıçta ne vardı? dedi. Ben:
— O kılıcın ağzında bir kırık vardı ki, bu, Bedir günü kırılmıştı, dedim.
Abdulmeli k;
—  Sen doğru söyledin, dedi de Nâbiğâ’mn şu beytim okudu:
(Lâ aybe fîhim gayre enne suyûfehum) Bihinne fulûlun min kırâ’ı’î-ketâibi
Sonra Abdulmeli k o kılıcı Urve’ye geri verdi.
Hişâm: Biz o kılıca aramızda üçbin (dirhem) kıymet takdir ettik. Onu vârislerimizden biri aldı. Ben onu kendim almış olmamı çok arzu ederdim, demiştir 22.

25- Bize Ferve, Alî ibn Mushir’den; o da Hişâm’dan tahdîs etti ki, babası Urve: Zubeyr’in kılıcı gümüşle süslenmiş idi, demiştir. Hişâm da: Babam Urve’nin kılıcı gümüşle süslenmiş idi, demiştir.

26-…….Hişâm ibn Urve, babası Urve’den şöyle haber vermiştir: Yermûk harbinde Rasûlullah’ın sahâbîleri Zubeyr’e;
— Haydi, Rûmlar’a şiddetli bir saldırışla saldır da, biz de seninle beraber şiddetle saldıralım, dediler.
Zubeyr:
— Eğer ben saldırırsam, sizler yalan çıkar, arkaya dönersiniz, dedi.
Bunun üzerine mücâhid sahâbîler:
—  Hayır yalan çıkmaz, geriye dönmeyiz, dediler.
Bu söz akabinde Zubeyr, Rumlar üzerine bir hücum yaptı. Nihayet onların harb şaftlarını yarıp onlardan öteye geçti. Zubeyr bu yarmayı, yanında hiçbir kimse bulunmadığı hâlde yapmıştı. Sonra Zubeyr arkadaşlarına doğru yönelerek dönüp geldi. Rumlar onun atı-

22 Başlığa uygunluğu, kılıçta Bedir günü kınlan bir kırık bulunmasıdır. Çünkü bunda, Zubeyr’in Bedir vak’asında hazır bulunuşunu ve böylece Zubeyr’in Bedir sahâbîleri sayısına girdiğini apaçık söyleme vardır (Kastallânî).
nın dizginini yakalamışlar da ona, boynu ile kürek kemiği arasından iki darbe vurmuşlar. Bu iki darbenin arasında Bedir gününde vurulan üçüncü darbe izi vardı.
Urve: Ben çocuk iken bu darbeleri n çukurlukları içine parmaklarımı sokar, oynardım,’demiştir.
Yine Urve: Zubeyr’in beraberin de o gün (yânı Yermûk vak’ası günü) Abdullah ibnu’z-Zubeyr de vardı. Abdullah ibnu’z-Zubeyr on yaşında idi. (İbn Hacer: Küsuru söylemedi, oniki yaşında idi, demiştir.) Babası onu bir ata bindirdi de, gözetip koruması için ona bir adamı vekîl ta’yîn etti 23.

27-…….Katâde şöyle demiştir: Bize Enes ibn Mâlik (R), Ebû
Talha’dan şöyle zikretti: Peygamber (S) Bedir günü harb sonunda Ku-reyş şeriflerinden yirmidört kişinin cesedleri nin bir araya toplanmasını emretti de, bunlar Bedir kuyularından pis ve pis şeyleri içine alan bir kuyuya atıldılar. Peygamber düşman bir kavme gâlib olunca, onun açık bir sahasında üç gece kalmak âdetinde idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Peygamber, devesinin getirilme sini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Peygamber yürüdü, sahâbîleri de kendisini n ardı sıra yürüdüler. Sahâbîler birbirler ine:

23 Başlığa uygunluğu “Bedir gününde vurulan (üçüncü) darbe izi” sözünden alınır. Çünkü bu söz, Zubeyr’in Bedir’de hazır bulunduğuna delâlet eder.
— Herhalde Peygamber bâzı ihtiyâcı için gitmekted ir sanıyoruz, dediler.
Nihayet Peygamber, öldürülen Kureyş ileri gelenleri nin atıldıkları kuyunun bir tarafında durdu da onları kendi adlanyle ve babalarının adlarıyla şöyle çağırmaya başladı:
—  “Yâ Fulân oğlu Fulân, yâ Fulân oğlu Fulânt Siz Allah’a ve Rasûlü ‘ne itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizleri sevindiri r miydi? (Ey öldürülenler!) Biz, Rabb’imizin bize va’dettiği nusrat ve zaferi muhakkak surette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) rabbinizi n va’dettiği nusrat ve zaferi gerçek buldunuz mu?” buyurdu.
Râvî Ebû Talha dedi ki: Umer:
— Yâ Rasûlallah! Kendileri nde ruhları bulunmaya n şu cesedle-re ne söylüyorsun? dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (S):
—  “Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemîn ederim ki, benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz” buyurdu.
Katâde: Allah onları ayıplamak, küçültmek, azâb etmek ve kaçırdıkları fırsatlara yanmaları, yaptıkları zulümlere pişmanlık duymaları için, Bedir kuyusunda ki cesedlere Peygamber’in hitabesin i işittirecek derecede hayât vermiştir, demiştir 24.

28-…….Bize Amr ibn Dînâr, Atâ ibn Ebî Rebâh’tan tahdîs etti
ki, İbn Abbâs (R) “Allahhn nVmetine bedel küfrü (ve nankörlüğü)

24 Katâde’nin bu içtihadı, İbn Umer’in mezhebidi r. Ona göre buradaki işitmek hakikat ma’nâsına hamledili r. Âişe ise, 29 rakamlı hadîste bunu ilimle te’vîl etmiştir. Âişe, “Sözlerimi sizden daha iyi işitirler” sözünü, “Sözlerimin hakk olduğunu şimdi pek iyi anlarlar” diye tefsir etmiştir.
Peygamber’in bu veciz hitabesi eşsiz bir ilâhî intikaam idi. Bundan sonra Peygamber muzaffer olarak Medine’ye yollandı. İçlerinde birçok Kureyş ileri gelenleri yle Peygamber’in amcası Abbâs’ın da bulunduğu esirleri ve ganîmet mallarını da beraber getirdile r. Safra mevkiinde ganîmet malları taksîm edildi. Nadr îbn Haris öldürüldü. Irk mevkiinde de Ukbe ibn Ebî Muayt’ın boynu vuruldu. Esîrler Medine’de taksîm edilip sâhiblerine esirlere iyi bakmaları tenbîh edildi. Zafer müjdecisi olarak Medine’ye Zeyd ibn Harise, Avâlî denilen Medine köylerine de Abdullah ibn Ravâha gönderilmişti. Bu zafer haberi ile Medine ve civan halkı çok sevindile r. Yahûdîler’le münafıklar da sindi.
seçenleri, (bununla beraber) kavimleri m de helak yurduna, cehenneme sokanları görmedin mi? Onlar oraya girecekle r. O, ne kötü bir karargâhtır!” (îbrâhîm: 28-29) kavlinin tefsiri hakkında:
— O ni’meti küfre değiştirenler vallâhî Kureyş kâfirleridirler, demiştir.
Amr ibn Dînâr da:
— Onlar Kureyş’tir, Muhammed (S) ise Allah’ın ni’metidir. Kureyş kendileri ne tâbi’ olan kavimleri ni Bedir günü helak yurduna, yânî cehenneme sokmuşlardır, demiştir 25.

29-…….Urve şöyle demiştir: Âişe(R)’nin yanında, İbn Umer’in
“Şübhesiz ölü, kabrinde kendi ailesinin ona ağlamasından dolayı azâb edilir” sözünü Peygamber’e yükselttiği zikrolund u. Bunun üzerine Âişe:
— İbn Umer yanılmıştır; Allah ona rahmet etsin. Rasûlullah ancak: “Şu muhakkak ki, ölü kendi hatîesi ve günâhı sebebiyle azâb olunmakta dır; hâlbuki şimdi ehli onun üzerine ağlamaktadır” buyurmuştur, dedi.
Âişe devamla dedi ki:
— Bu İbn Umer’in naklettiği “Rasûlullah, içinde müşriklerden Bedir’de öldürülenler bulunan kuyunun üzerinde dikeldi de o cesedlere hitaben söylediğini söyledi. O cesedler benim söylemekte olduğum sözleri muhakkak işitmektedirler” sözlerinin benzeridi r. Rasûlullah ancak: “Onlar şimdi benim kendileri ne söylemekte olduğum sözlerin hakk olduğunu bilmekted irler” buyurmuştur, dedi.

25 Hadîsin başlığa uygunluğu, İbn Abbâs’ın, ibrahim: 28-29 âyetlerinde zikredile n kimseleri n Kureyş kâfirleri olduğunu, bir tefsir olarak söylemesidir. Amr ibn Dinar’ın ifâdesi de bunun benzeridi r.
Sonra Âişe (kendi te’vîlinin doğruluğuna delîl getirerek): “Şüb-hesiz ki sen ölülere duyuramaz sın ” (en Nemi:
80); “Sen kabirlerd e olanlara da işittirecek değilsin” (Fânr: 22) âyetlerini okudu.
Âişe:
— Onlar cehennemd en oturacakl arı yerlerini aldıkları zaman… diyordu 26.

30-…….Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S),
Bedir kuyusu üzerinde durdu da, içindeki ölülere hitaben:
—  “Siz, Rabb’inizin va’dettiği ikaabı hakk buldunuz mu?” buyurdu.
Sonra da:
—  “Şübhesiz şimdi onlar benim kendileri ne söylemekte olduğum şeyi işitmektedirler” diye ekledi.
îbn Umer’in bu hadîsi Âişe’ye zikrolunu nca, Âişe:
— Peygamber (S) ancak “Onlar şimdi benim kendileri ne öteden-beri söylemekte olduğum (tevhîd, îmân ve bunların gayrı) şeylerin hakk olduğunu bilmekted irler” buyurmuştur, dedi.
Sonra: “Şübhesiz ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da da ‘yetini işittiremezsin ” («ı-Nemi: 80) âyetini ve: “Sen kabirlerd e olanlara da işittirecek değilsin’* (Fâtır: 22) âyetini okudu 27.

26  Aişe yâhud onun sözünü açıklayıcı olarak Urve, bu son sözüyle âyetteki mutlak nefyin, onların cehennemd e İstikrar bulmaları haliyle kayıtlı olduğuna işaret etmiştir.
Bu hadîsin değişik ve uzunca bir rivayeti Cenazeler Kitâbı’nda da geçmişti.

27  Bundan önceki 23 rakamlı haşiyede de belirttiğimiz gibi Âişe, Peygamber’İn “Şübhesiz şimdi onlar benim kendileri ne söylemekte olduğum şeyi işitmektedirler” sözünü, sözlerimin hakk olduğunu şimdi pek iyi bilmekted irler diye tefsir
. etmiştir. Fakat bilmek kaabiliye tini kabul etmek, işitmek hassasiye tini kabule mâni’ olmadığı mütâlaasıyle, Beyhakî ve benzeri bâzı âlimler, bu mes’elede îbn Umer’in içtihadını tercih etmişlerdir.

9- BEDİR HARBİNDE HAZIR BULUNANLA RIN ÜSTÜNLÜĞÜ BABI

31-…….Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)’
ten işittim, şöyle diyordu: Harise ibn Surâka el-Ensârî, Bedir günü çocuk olduğu hâlde (havuzdan su içerken İbnu’İ-Araka tarafından bir ok atılarak) vuruldu. Akabinde annesi (ki, Enes’in halasıdır) onu Peygamber’e getirdi de:
—  Yâ Rasûlallah! Hârise’nin benim yanımdaki derecesin i bilmektes in. Eğer oğlum Harise cennette ise ölümüne sabreder ve sevabımı Allah’tan beklerim. Şayet onun menzili diğerinde (yânı cehennemd e) olursa, yapacağım işi görürsün, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
—  “Yazık sana, sen aklım mı kaçırdın? Bîr tek cennet mi var? Şübhesiz birçok cennetler vardır. Ve şübhesiz senin oğlun Harise, Fir-devs cennetind edir” buyurdu28 .

28 Firdevs, cennet dereceler inin en fazîletlisidir.
Bu hadîs Cihâd Kitâbı’nda daha uzun bir metinle geçmişti. Peygamber oradaki hadîste Hârise’nin anasına: “Cennette birçok dereceler vardır, oğlun muhakkak bunlardan Firdevsi A ‘/«(denilen en yüksek derecece erişti” buyurmuştu.

32-…….Alî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) beni, Ebû Mirsed’i ve ez-Zubeyr’i gönderdi. Hepimiz süvârî idik. Rasûlullah:
—  “Gidiniz, tâ Hâh bustântna kadar ilerleyin iz. Orada müşriklerden bir kadın vardır. Kadının yanında Hâîıb ibn Ebî Beltea’dan Mekke müşriklerine yazılmış bir mektûb vardır. (Onu bana getiriniz)” buyurdu.
Nihayet biz o kadına Rasûlullah’ın dediği yerde, kendisine âid bir deve üzerinde giderken yetiştik. Kadına:
— Mektubu çıkar, dedik. Kadın:
—  Bizim yanımızda hiçbir mektûb yoktur, diye inkâr etti. Biz; o bindiği deveyi çöktürdük ve mektubu aradık. Fakat hiçbir mektûb. göremedik. Biz kadına:
— Rasûlullah yalan söylememiştir. Çaresiz sen ya mektubu çıkaracaksın, yâhud da biz senin elbiseler ini soyup bulacağız, dedik.
Kadın bizdeki ciddîliği görünce, elini izârının bağına uzattı, mektûb kadmın beli üzerindeki bir beze bağlanmış hâldeydi. Kadın onu çıkardı. Akabinde biz o yazılı sahîfeyi Rasûlullah’a getirdik. ..
Umer:
— Yâ Rasûlallah! Bu zât Allah’a, RasûhVne ve mü’minlere hainlik yapmıştır; onun için beni bırak da boynunu vurayım, dedi.
Peygamber (S), Hâtıb’a hitaben:
—  “Seni yaptığın bu işe sevkeden nedir?” buyurdu. Hâtıb:
— Vallahi bende Allah’a ve Rasûlü’ne mü’min olmamak yoktur. Ben sâdece Mekkelile r yanında Allah’ın bununla ailemi ve malımı himaye edeceği bir el (bir minnetdârlık) olmasını istedim. Senin yanındaki Muhacir sahâbîlerden herbirini n Mekke’de ailesini ve malını koruyacak hısımları vardır; (benim ise kimsem yoktur, ben onlarla sâdece anlaşmalı bir kimseyim; Kureyş’ten değilim), dedi.
Hâtıb’ın bu savunması üzerine Peygamber:
—  “Hâtıb doğru savunma yaptı, ona hayırdan başka birşey söylemeyin!” buyurdu.
Fakat (bir türlü öfkesi geçmeyen) Umer:
— Muhakkak o Allah’a, Rasûlü’ne ve mü’minlere hainlik yapmıştır. Beni serbest bırak da onun boynunu vurayım, dedi.
Bunun üzerine Peygamber:
—  “Hâtıb Bedir ehlinden değil mi?” buyurdu da şöyle devam etti: “Belki Allah, Bedir ehline (yânî onların o günkü yüksek cihâd-larına) muttali’ olmuştur da: İstediğinizi yapın, cennet sizlere vâcib olmuştur: yâhud da: Ben sizlere mağfiret etmişimdir, buyurmuştur”
dedi.
Bunun üzerine Umer’in iki gözü yaş akıttı da:
—  Allah ve Rasûlü en bilendir, dedi 29.

10- BÂB
(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)

33-…….Bize Abdurrahmân ibnu’l-Gasîl, Hamza ibnu Ebî Useyd
ile ez-Zubeyr ibnu’l-Munzir ibn Ebî Useyd’den tahdîs etti ki, Ebû Useyd Mâlik ibnu’r-Rabîa şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Bedir günü

29 Başlığa Uygunluğu “Hâtıb Bedir ehlinden değil mi?” sözlerindedir. Bu hadîsin biraz farklı bir rivayeti Cihâd Kitabı, “Câsûs bâbi”nda geçmiş idi. İleride Mekke Fethi bâbı’nda daha geniş bir metinle tekrar gelecekti r.
bize: “Düşmanlarınız size yaklaştıkları (size atış imkânı verdikler i) zaman, onlara ok atışı yapınız. (Atış menzilind en uzak bulundukl arında atış yapmayıp) oklarınızın kendi yanınızda kalmasını isteyiniz” buyurdu.

34-…….Ebû Useyd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Bedir günü
bize: ”Düşmanlar size yaklaştıkları, yânı size kalabalık geldikler i zaman onlara ok atınız da (uzaktalar ken atmayıp) oklarınızı kendi yanlarınızda alıkoyunuz’1 buyurdu 30.

35-…….Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib(R)’den
işittim, şöyle dedi: Peygamber (S) UhuÜ günü okçuların başına Abdullah ibn Cubeyr’i kumandan yaptı. Müşrikler bizden yetmiş kişiye isabet kaydettil er. Peygamber ve sahâbîleri ise Bedir günü müşriklerden yüzkırk kişiye musîbet getirdile r ki, onlardan yetmiş kişiyi esîr aldılar, yetmiş kişiyi de öldürdüler.
Ebû Sufyân Sahr ibn Harb:
— Bu, Bedir gününe karşılık olan bir gündür, harb nevbet iledir (yânî kâh onlar bize, kâh biz onlara galebe ederiz), demiştir31.

30  Bu iki hadîsin başlığa uygunlukl arı açıktır. Bunlar Rasûlullah’ın bu emrini rivayet eden Ebû Useyd(R)’in Bedir’de hazır bulunduğunun delilleri dirler.

31  Bu, daha uzun bir metinle Cihâd Kitâbı’nda geçmişti.

36-…….Ebû Mûsâ(R)’dan (o şöyle demiştir): Zannediyo rum
ki Peygamber (S): “O takdirde hayır, Uhud gününden sonra Allah’ın getirdiği hayırdan ve keza Bedir gününden sonra Allah ‘in bize verdiği doğruluğun sevabıdır” buyurdu 32.

37-…….Abdurrahmân ibn Avf (R) şöyle demiştir: Ben Bedir
(harbi) günü harb saffında idim. Dönüp baktım ki, sağımda ve solumda yaşları küçük iki genç duruyor. Ben onların durumlarından emîn olmamış gibiydim. Derken onlardan biri kendi arkadaşının haberi olmadan bana gizlice:
— Ey amca! Bana Ebû Cehl’i göster, dedi.
Ben de ona:
— Ey kardeşim oğlu, sen Ebû Cehl’i ne yapacaksın? dedim.
Oda:
— Ben Allah’a ahd verdim: Eğer onu görürsem öldüreceğim yâ-
hud da onun önünde öleceğim, dedi.
Diğer genç de, yine arkadaşından gizli olarak, bana birincisi nin
söylediği gibi söyledi.
Abdurrahmân dedi ki: Böyle (tecrübesiz) iki genç kişi arasında bulunmam, yânî onların durumları beni sevindirm edi. Ben o iki gen-

32 Rasûlullah’ın bu sözü, Uhud harbi öncesi gördüğü ru’yâsı ile ilgilidir . Ru’yâ bâzı tehlikele r ve zararlar remz ediyordu. Bundan dolayı Rasûlullah Medine’de savunmada kalmayı düşünüyordu. Gençlerin ısrarı üzerine Uhud’a çıkılma kararı alınmış ve ru’yâsmın işaret ettiği işler meydana gelmişti. Bunlardan sonra Allah’ın getirdiği hayır, mü’minlerin kalblerin in sebat etmesidir . Çünkü müşrikler onlara karşı toplanıp gelmiş ve onları korkutmuş oldukları hâlde, bunca tehdîd mü’minlerin îmânlarını artırmıştı da, onlar: “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir, demişlerdir” (Âlu İmrân: 173) (Kastallânî).
ce Ebû Cehl’i işaret edip gösterdim. Onlar derhâl iki doğan kuşu gibi Ebû Cehl’in üzerine hücum ettiler, nihayet onu kılıçlarıyle vurup öldürdüler. Bu iki genç, Afra kadının oğuîlan Muâz ve Muavviz idiler33.

33 Bu iki gencin babaları el-Hâris ibn Rifâa’dır. Bu hadîsin daha uzun bir rivayeti Cihâd Kitâbı’nda geçmişti.

38-…….Bize İbn Şihâb haber verip şöyle dedi: Bana Zuhre oğul-
ları’nınyemînli dostu olan Umer ibnu Useyd ibn Câriye es-Sakafî haber verdi. Bu zât aynı zamanda Ebû Hureyre’nin arkadaşlarından idi. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da bunların başına Umer ibnu’l-Hattâb’ın oğlu Âsım’ın (ana tarafından) dedesi olan Âsim ibn Sabit el-Ensârî’yi kumandan yaparak gönderdi34. Bu birlik, Mekke ile Usfân arasında Hedee mevkiine vardıkları zaman bunlar, Huzeyl kabilesin den Lıhyân oğullan

34 Bunlardan bâzıları Mersed el-Ganevî, Hâlid ibnu’l-Bukeyr el-Leysî, başkanları Âsim ibn Sabit, Hubeyb ibn
Adİyy, Zeyd ibnu’d-Desine ve Abdullah ibn Tarık’tır. Bu seriyyeye Recî’ Seriyyesi ismi verilir. Recî’, Huzeyl kabilesi yurdunda bir suyun adıdır. Bu şehâdet vakıası burada vukû’a geldiğinden bu adla anılmıştır. Hâdise şöyledir: Adal ve Karre kabileler inden bâzı kimseler Peygam-ber’e gelip kendileri ne dîn ve Kur’ân öğretmek için bâzı öğretmenler göndermesini rica etmişlerdi. Peygamber onlara suffa ehlinden isimleri geçen öğretmen sahâbîleri göndermişti. Recî’ mevkiine geldikler inde bu kabile halkı bunları gaddarca şehîd etmişler. Hubeyb ile Zeyd’i Mekke’ye götürüp, orada öldürmüşlerdir.
denilen bir obaya zikrolunu p haber verildile r. O kabile halkı yüze yakın atıcı kişi ile bunları yakalamak için yürüdüler. Onların ayak izleri ardına düştüler. Nihayet keşif birliğinin konaklayıp da hurma yemiş oldukları yerİerini buldular. Ve:
—  İşte bu Yesrib hurmasıdır, dediler.
Yine keşif birliğinin izleri ardından gittiler. Keşif kumandanı Âsim ve arkadaşları onların geldiğini hissedinc e bir yere girip sığındılar. Ta’-kîbçi Lıhyân oğulları onları çepçevre kuşattılar da onlara:
— Aşağıya inin, elleriniz i bize verin (yânı bize boyun eğin); sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize dâir size ahd ve mîsâk veriyoruz! dediler.    .
Âsim kendi arkadaşlarına hitaben:
— Ey arkadaşlar! Bana gelince ben kâfirin zimmetine (yânî ahdine) inmem! dedikten sonra:
—  Yâ Allah! Peygamber ine bizden haber ver! dedi.
Bu esnada kâfirler müslümânlara ok attılar ve Âsım’ı şehîd ettiler. Arkadaşlarımdan üç kişi: Hubeyb ibn Adiyy, Zeyd ibnu’d-Desine ve başka bir adam, onların, verdiği ahd ve mîsâk üzerine inip teslîm oldular. Düşmanlar onları yakalayınca yaylarının kirişlerini çözdüler de bunlarla onları bağladılar.
Keşif birliğinden olan üçüncü adam:
— Bu ilk zulümdür. Vallahi ben sizlerle yolculuk etmem. Benim için şu öldürülen şehîdlere uymak vardır! deyip gitmemekt e diretti.
Onlar onu sürüklediler ve Mekke’ye götürmek için çabalayıp dürtüştüler. O da onlarla beraber olmamakta diretti (onu da öldürdüler).
Hubeyb ile Zeyd ibnu’d-Desine Mekke’ye götürüldüler ve nihayet Bedir vak’asından sonra onlan sattılar. Hubeyb’i el-Hâris ibn Âmir ibn Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb Bedir günü el-Hâris ibn Âmir’i öldürmüş idi. Hubeyb onların yanında esîr olarak (haram ayları geçinceye kadar) bir süre kaldı. Nihayet onu öldürmeye karar verip birleştiklerinde Hubeyb, etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için el-Hâris’in kızlarının birinden bir ustura ariyet istedi. Kadın ona usturayı ariyet verdi. Bu arada kadın farkında değilken, onun bir oğlu Hubeyb’in yanına gitti. Kadın oğlunu, Hubeyb’in elinde ustura olduğu hâlde, Hubeyb’in kucağında oturmuş vaziyette buldu. Kadın:
— Hubeyb onu ustura ile öldürecek diye çok korktum, demiştir.
Hubeyb kadının bu hâlini anladı da:
—  Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyors un? Ben bunu yapacak değilim, dedi.
Kadın:
— Vallahi ben asla Hubeyb’den daha hayırlı bir esîr görmedim. Vallahi bir gün ben onu, kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımı tutarak yerken görmüşümdür. O zaman Mekke’de bu meyveden hiç yoktu, demiştir.
Kadın:
— Bu muhakkak Allah’ın Hubeyb’e ihsan ettiği bir nzıktır, der
idi.
Nihayet Hubeyb’i HılPde öldürmek için Harem’den çıkardıklarında, Hubeyb onlara:
—  Beni bırakın da iki rek’at namaz kılayım, dedi.
Onlar kendisini serbest bıraktılar. O da (Ten’îm mescidini n yerinde) iki rek’at namaz kıldı. Akabinde:
— Vallahi eğer bende ölümden bir korku olduğunu sanmasay-dıniz, elbette daha uzun namaz kılardım, demiştir.
Bundan sonra Hubeyb:
Allâhumme ahsihim adeden
Vaktu’I-hum bededen
Ve lâ tubkı minhum ahaden
(= Yâ Allah, onların hepsini say, Onları dağınık dağınık öldür, Onlardan hiçbirini diri bırakma) diye dua etti. Bundan sonra da şu beyitleri söyleyerek inşâd etti:
Fe îesîu ubâlî hîne uktelu müsîimen Ala eyyi cenbin kâne Hllâhi masra’î Ve zâlike fî Zâti’l-İlâhi ve in yese’ Yubârik ala evsâîi şıîvm mumezzai
(= Ben müslümân olarak öldürülürken buna aldırmam. Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir. Bu ölüm Allah’ın Zâtı (O’nun rızâsını arama) yolundadır. Eğer o isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine bereketle r ihsan eder!)35.

35 tbn İshâk bu kasîdenin baş tarafının şunlar olduğunu zikretti:
Lekad cemaa ‘1-ahzâbu havlı ve elebbö Kabâilehum ve’s-tecmeû külle mecma’in Ve kad karrabû ebnâehum ve nisâebum Ve kurribtu min cız’m tavîiin mumennam Ve kulluhum yubdi’l-adâvete câhiden Aieyye Hennî ff vesâkm bi-mudayyiin İle İlâhi eşkû gurbeti ba’de kerbetî Ve ma cemaa ‘1-ahzâbu lî inde masra T Fe za ‘l-Arşı sabberanî alâ mâ esâbenî Fe kad vadaû lahmî ve kad dalle matmat
Bundan sonra Ebû Sırvaa Ukbe ibnu’I-Hâris, Hubeyb’e doğru kalktı ve onu öldürdü. İşte böylece Hubeyb, habsedile rek öldürülecek her müslümân için iki rek’at namaz kılma sünnetini ilk koyan kimse oldu 36.
Bu on kişilik keşif birliği bu musîbete uğradıkları gün onların haberini Peygamber (S) kendi sahâbîlerine haber vermiştir.
Kureyş’ten birtakım insanlar, birlik kumandanı Âsım’m öldürüldüğü konuşulduğu zaman, ondan tanımaya yarayacak birşey getirmele ri için Âsım’m cesedinin yanma insan gönderdiler. Âsim, Bedir günü onların büyüklerinden birini (Ukbe ibn Ebî Muayt’i) öldürmüştü. Allah Âsim’ı korumak için bal ansı veya eşek arısından gölgeleyici bulut gibi bir sürü gönderdi de, Kureyş’in elçilerinden onu korudu ve onlar Âsım’dan birşey kesip almaya muktedir olamadılar.
Ve Ka’b ibn Mâlik (yakında Tebûk gazvesi hakkında gelecek olan uzun hadîsinde) bana Murâre ibnu’r-Rabî’ el-Umerî ile Hilâl ibn Umeyye el-Vâkıfî’nin Bedir harbinde hazır bulunmuş iki iyi adam olduklarını söylediler, demiştir 37.
Ve zâlike fî zâti’I-ilâhi ve in yese’
Yubârik alâ evsâli şelvîn mnmezza ‘ı
Ve kad aradû bil-küfri ve’hmevtu dûnehu
Ve kad zerefet aynâye min gayri mudmım
Ve mâ bî hazâm ‘î-mevti innî le-meyyitun
Velâkİn hazân hana narin teleffe ‘u
Fe lestu bi-mubdin lil-aduvvî tahaşşuan
Veiâ cezean innî ile’llâhi mercif
Fe lestu ubâlî hîne uktelu müslimen… (Kastallânîl

36  Bu hakîkaten bir sünnet olmuştur. Çünkü Hubeyb bu ölümünden önce iki rek’at namaz kılma işini Peygamber’in hayâtında yapmış, Peygamber de bunu güzel görüp takrir etmiştir (Kastallânî).

37  Bu hadîsin bir rivayeti Cİhâd Kitabı, “Kişi esîr alınmak ister mi bâbı”nda geçmişti. İleride Tevhîd Kitâbı’nda da bir rivayeti gelecekti r.
Burada zikredilm esine sebeb “Âsim Bedir’de onların büyüklerinden birini öldürmüştü” sözüdür.
Hafız ed-Dimyâtî, bu Hubeyb’in Bedir’de hazır bulunmadığını, Bedir’de hazır bulunup el-Hâris’i öldürenin ancak Hubeyb ibn Yesâf olduğunu söylemiştir, tbn Abdilberr, el-İsttâb’d& ve Îbnu’1-Esîr de Usdu’l-Gâbe’de Hubeyb ibn Adiyy’in Bedir’de hazır bulunduğunu; birincisi Ukbe ibnu’l-Hâris’in Hubeyb ibn Adİyy’i satın aldığını, babası Hâris’i Hubeyb’in öldürmüş bulunduğunu ziyâde etmiştir. Aynı zamanda Hubeyb ibn Yesâf’ın hâl tercemesi nde beyitler zikredere k, onun da Bedir’de hazır bulunduğunu ve Umeyye İbn Halefi öldürdüğünü zikretmiştir (Kastallânî).

39-…….Bize Leys, Yahya ibn Saîd’den; o da Nâfi’den tahdîs
etti ki, îbn Umer(R)’e (cennetle müjdeli on kişiden biri olan) Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl(in bir cumua günü hasta olduğu) zikredild i. Bu Saîd (başka bir vazifede olduğu için Bedir’de hazır bulunamamış, fakat Bedir’de bulunanla rla beraber pay alıp) Bedri olmuş idi. Saîd, bir cumua günü hastalandı, ibn Umer, gündüz yükselip cumua saati yaklaştıktan sonra hemen bineğine binip Saîd’in yanma hasta ziyaretin e gitmiş ve cumuayı terketmiştir 38.

38 Hadîsin burada zikri “O, Bedrî olmuş idi” sözünden dolayıdır. Peygamber Saîd ile Talha’yi haber araştırmaları için göndermişti. Onlar bu vazifeden dönmeden Bedir harbi vâki’ olmuştu. Peygamber onları Bedir’de hazır bulunanla ra kattı, paylarını ve ecirlerin i verdi. Böylece bu ikisi Bedir’de hazır bulunanla r gibi oldular.
Ve İmâm el-Leys ibn Sa’d şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd tah-dîs etti ki, îbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydulla h ibn Abdülah ibn Mes’ûd tahdîs etti ki, Ubeydulla h’ın babası Abdullah ibn Utbe, Umer ibn Abdillah ibn Erkam ez-Zuhrî’ye şöyle bir mektûb yazıp, ona Subey’a bintu’l-Hâris el-Eslemiyye’nin yanına gitmesini, kendisind en hadîsini ve gebeliği hakkında fetva istediği vakit Rasûlullah’-ın ona söylemiş olduğu sözü sormasını emretti. Bunun üzerine Umer ibn Abdillah, Subey’a’nın yanma varıp sorduktan sonra, Abdullah ibn Utbe’ye cevâb haberi olarak şöyle yazdı:
“Subey’a ona Rasûlullah’m Bedir’de hazır bulunmuş sahâbîle-rinden Sa’d ibn Havle’nin nikâhı altında bulunduğunu, bu zâtın Âmir ibn Lueyy oğulları soyundan olduğunu, kendisi gebe iken kocasının Veda Haccı’nda vefat ettiğini, kocasının vefatından dört ay geçmeden evvel doğurduğunu ve nifâsından kalktığında isteyenle ri için (isteyenle rine görünmek için) süslendiğini, bu sırada Abdu’d-Dâr oğul-ları’ndan bir zât olan Ebu’s-Senâbil ibnu Ba’kek’in, Subey’a’nın yanma gelip kendisini süslenmiş görerek: Ne o? Seni isteyenle r için süslenmiş görüyorum. Zannederi m ki nikâh arzu ediyorsun . Hiç şübhesiz sen vallahi üzerinden dört ay on gün geçmedikçe evlenemez sin! dediğini” haber verdikten sonra, dedi ki:
— “Ebu’s-Senâbil bunları bana söyleyince, o akşam elbisemi giyinip Rasûlullah’a gittim ve durumumu kendisind en sordum. Rasûl-lah (S) çocuğumu doğurduğum zaman evlenmeye halâl olduğuma bana fetva verdi ve bana istersem evlenebil eceğimi emretti” 39.
(el-Buhârî’nin şeyhi) Esbağ ibnu’I-Ferec el-Mısrî, Abdullah ibn Vehb’den; o da Yûnus ibn Yezîd’den senediyle bu hadîsi rivayet etmekte el-Leys’e mutâbaat etmiştir.
İbn Umer, yakîni olan Saîd’in ölüme yüz tutmuş olması özründen dolayı cumuayı terketmiştir. Çünkü bu Saîd, Umer’in amca oğlu ve kızkardeşinin kocası idi.

39 Kocası ölen kadınlar gebe olmadıkları takdirde dört ay on gün beklerler . Bu müddetten sonra süslenip evlenme arzusunu izhâr eder ve evlenirle r. Bundan önce böyle bir hareket yapmaları haramdır. Bu hüküm, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle ifâde edilmiştir:
* ‘İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceleri kendi kendileri ne dört ay on gün beklerler . İşte bu müddeti bitirdikl eri zaman artık onların, kendileri hakkında meşru’ veçhile yaptıkları şeyden dolayı size günâh yoktur, Allah ne işlerseniz hakkıyle haberdârdır. (Vefat iddetini bekleyen) kadınları nikâhla isteyeceğinizi çıtlatmanızda yâhud böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda bir vebal yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlakaa hatırlayacaksınız. Ancak kendileri yle gizlice va ‘dleşmeyin. (Çıtlatma sûreEiyle) meşru’ bir söz söylemeniz ise başka… ” (d-Bakara: 234-235).
Bu hadîsin burada zikredilm esi, râvînin “O, Bedir’de hazır bulunanla rdan idi” sözünden dolayıdır.
Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb’dan tahdîs etti. İbn Şihâb: Biz ona sorduk, dedikten sonra şöyle söylemiştir: Bana Âmir ibn Lueyy oğulları’mn âzâdlısı olan Muhammed ibn Ab-dirrahmân ibn Sevbân haber verdi ki, Muhammed ibn Iyâs ibni’l-Bukeyr, babası Iyâs’ın Bedir’de hazır bulunduğunu ona haber vermiştir 40.

11- MELEKLERİN BEDİR’DE (MÜSLÜMANLARIN BERABERİNDE ONLARA NUSRAT VE MÜŞRİKLERE KARŞI BİR YARDIM OLMAK ÜZERE) HAZIR BULUNMALA RI BABI

40-…….Bize Cerîr ibnu Abdilhamîd, Yahya ibn Saîd’den; o da
Muâz ibn Rifâa’dan; o da Bedir ehlinden olan babası Rifâa ibn Râfi’ ez-Zurakî(R)’den haber yerdi ki, o şöyle demiştir: Bedir harbi sırasında bir ara Cibrîl aleyhi^-selam, Peygamber(S)’e geldi de:
— “İçinizdeki Bedir mücâhidlerini ne mertebe sayarsınız?” diye sordu.
Peygamber:
—  “Biz onları müslümâniarın en faziletli olanlarından sayarız!” dedi, yâhud buna benzer bir söz söyledi.
Cibrîl:
— “Biz de meleklerd en Bedir’de hazır bulunanla rı böylece melekleri n hayırlısı sayarız” dedi.

40 el-Buhârî’nin maksadı, Bedir’de hazır bulunanla rı beyân etmektir, yoksa o râvînin bu hadîsi ötekine haber vermesini beyân etmek değildir. Müellif merhum bu mutâbaa hadîsinden kendi ihtiyâcı olan kadarıyîe yetinmiştir ki, o kısım da “Babası Iyâs Bedir’de hazır bulunmuş idi” sözüdür (Kastallânî).

41-…….Bize Hammâd, Yahya’dan; o da Muâz ibn Rifâa ibn
Râfi’den tahdîs etti. Rifâa, Bedir’de hazır bulunanla rdan idi. Onun babası Râfi’ ise Akabe bey’atlannda hazır bulunanla rdan idi. Oğlu Rifâa’ya:
— Benim Akabe bey’atlarında hazır bulunmam yerine Bedir’de hazır bulunmuş olmaklığım beni sevindirm ez, der idi.
Rafı’: Cibril, Peygamber ce bunu (yânı yukarıdaki Cerîr hadîsinde geçen suâli) sordu, demiştir41.

42-…….Yahya ibn Saîd el-Ensârî, Muâz ibn Rifâa’dan: Bir melek, Peygamber(S)’e sordu., deyip yukarıda geçen hadîsin benzerini söylediğini işitmiştir.
Ve yine Yahya, kendisine Yezîd ibnu’l-Hâd’m haber verdiğini, bu hadîsi Muâz’ın ona tahdîs ettiği gün onun beraberin de bulunduğunu söylemiştir. Yezîd ibnu’1-Hâd şöyle dedi: Muâz:
— Geçen hadîste mübhem olan sorucu melek Cibril aleyhi’s-selâmdır, demiştir 42.

43-…….Hâlid el-Hazzâ’, îkrime’den; o da îbn Abbâs(R)’tan,
Peygamber(S)’in Bedir günü: “İşte şu Cibril’dir. Atının başım tutmuş, harb silâhı üzerindedir” buyurduğunu tahdîs etmiştir 43.

41  Hadîslerin başlığa delîllikleri açıktır. Buhârî bu Rifâa hadîslerini burada ayrı ayrı üç tarîkten getirmiştir.

42  Râfi’ ibn Mâlik’in Peygamber’den, Bedir ehlinin diğerlerine üstün olduklarını açıkça söylediğini işitmediği, fakat söylediği sözleri kendi ictihâdıyle söylediği meydana çıkıyor (Kastallânî).

43  İbn Ishâk’ta: Peygamber (S) bir uyuklamad an sonra uyandı da: “Yâ Ebâ Bekr, müjde! Sana Allah’ın yardımı gelmiştir. İşte Cibril, atının gemini tutmuş onu sevkediyo r…” şeklindedir
Melekleri n Bedir’de ve diğer muharebel erde hazır bulundukl arı, Kur’ân âyetlerinde de gelmiştir:

44-…….Enes ibn Mâlik (R): Ebû Zeyd (Kays ib*n Seken) hiçbir
çocuk ve torun bırakmadan öldü; o, Bedri idi, demiştir.

45-…….Yahya ibn Saîd, Âsim ibn Muhammed’den; o da Abdullah ibn Habbâb’dan tahdîs etti ki, Ebû Saîd ibn Mâlik el-Hudrî (R) bir seferden geldi. Ailesi kendisine kurbânların etlerinde n et tak-dîm ettiler. Bunun üzerine Saîd ibn Mâlik:
— Ben bunun hükmünü sormadıkça bundan yemeyeceğim, dedi.
Akabinde Bedir’de hazır bulunmuş olan ana-bir kardeşine, yânı
“Hani siz Rabb ‘inizden imdâd istiyordu nuz da O da; Muhakkak ki, ben size meleklerd en birbiri ardınca bin ile imdâd edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurmuştu…” (el-Enfâl: 9)
“Hani Rabb’in meleklere: Şübhesiz ki, ben sizinle beraberim . Haydi îmân edenlere sebat itham edin, diye vahyediyo rdu. Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım, (Ey mü’minler) hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her-bir parmağına (diyordu)” (el-Enfâl: 12).
“And olsun ki, siz zaîf ve dûn iken Allah size Bedir’de kesim bir zafer verdi. Allah’tan sakının, tâ ki şükretmiş olasınız. O vakit sen müzminlere: tndiri-len üç bin melekle Rabb’inizin İmdâd etmesi yetişmez mi size? diyordun. Evet siz sabreder, sakınırsanız, düşmanlar da ansızın üstünüze gelecek olurlarsa, Rabb’iniz size nişanlı nişanlı beşbin melekle imdâd edecektir” (Âlu İmrân: 123-125).

44 Bu unvansız bâb, kendinden önceki babın faslı gibidir. Çünkü bu bâb, Bedir’de hazır bulunan kimseleri n beyânıyle ilgilidir .
Katâde ibnu’n-Nu’mân’a gitti ve ona bu mes’eleyi (yânî kurbân etlerinin üç günden sonra yenilip yenilmeye ceğini) sordu. O da:
— Senin gidişin ardından sahâbîlerin üç günden sonra kurbâr etlerinde n nehyoluna geldikler i hükmünü bozucu bir emir meydans geldi, demiştir 45.

46-…….Urve şöyle demiştir: ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm (R) şöyle dedi: Bedir günü ben, Ubeyde ibn Saîd ibn Âs’a kavuştum. O baştan ayağa kadar zırhlanmış ve silâhlanmıştı. Onun yalnız iki gözü görünüyordu.,Ona Ebû Zâti’l-Keriş künyesi verilirdi . O bana:
— Ben Ebû Zâti’l-Keriş’im! diye meydan okudu.
Ben de nemen harbemle ona saldırdım ve harbemi onun gözünün içine soktum, Ubeyde hemen öldü.
Hişâm ibn Urve dedi ki: Bana ez-Zubeyr’in şöyle dediği haber verildi: Yemîn olsun ben ayağımı onun -üstüne koydum. Sonra harbemi olanca kuvvetiml e çekip çıkardım. Fakat harbemin iki tarafı eğ-rilmişti.
Urve ibnu’z-Zubeyr dedi ki: (Bu harbe kıymetli bir harb hâtırası olduğu için) sonra onu Rasûlullah (S) ez-Zubeyr’den ariyet olarak istedi; Zubeyr de O’na verdi. Rasûlullah vefat ettiğinde, Zubeyr onu

45 O yasak, Peygamber’in sonradan: “Artık kurbân etlerini yığın, biriktiri p azık da edinin ” emriyle kaldırılmıştır. Buna âid bilgiler ileride Kurbanlıklar Kİtâbı’n-da gelecekti r.
Bu hadîsi burada getirmekt en maksad ise Katâde’nin o kardeşini Bedir’de bulunmuş olmakla vasiflama sıdır.
geri aldı. Sonra o harbeyi Ebû Bekr istedi, Zubeyr ona da verdi. Ebû Bekr vefat edince Zubeyr onu tekrar geri aldı. Bu defa o harbeyi Umer istedi, Zubeyr ona da verdi. Umer vefat edince, onu yine kendisi aldı. Sonra o harbeyi Usmân istedi; Zubeyr ona da verdi. Usmân şehîd edilence harbe, Alî’ye ve sonra oğullarına geçti. Abdullah ibnu’z-Zubeyr onu Alî’nin çocuklarından isteyip aldı ve Abdullah ibnu’z-Zubeyr öldürülünceye kadar onun yanında bulunmuştur 46.

47-…….ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Ebû İdrîs Âizu’llah ibnu Ab-
dillah şöyle haber verdi: Bedir’de hazır bulunmuş olan Ubâdetu’bnu’s-Sâmit: Rasûlullah (S) Akabe’de bize: “(…şartları üzerine) bana bey’at ediniz” buyurdu, demiştir 47.

48-…….Bana Urvetu’bnu’z-Zubeyr, Peygamber’in zeycesiÂİ-
şe(R)’den haber verdi ki (o şöyle demiştir): Ebû Huzeyfe -ki bu hbu Huzeyfe Rasûlullah ile beraber Bedir gazvesind e hazır bulunan Kimselerd en idi- Salim ibn Ma’kıl’ı oğul edinmiş ve aynı zamanda ba-lim’e, kardeşi Velîd ibn Utbe ibn Rabîa’mn kızı Hind’i nikah etmişti. Hâlbuki Salim, Ensâr’dan Subeyte kadının kölesi idi. Nitekim Rasu lullah da Zeyd ibn Hârise’yi oğul edinmişti. Câhiliyet zamanında bir kimse birisini evlâd edinirse, insanlar o evlâdlık edinilen kimseyi, ev-lâdlık alanın adiyle çağırır ve o evlâdlık, o kimsenin mirasına da vâris olurdu. Bu töre Yüce Allah: “… Evlâdlıklarınızı da öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu sizin ağızlarınızdaki lâfınızdır. Allah hakkı söyler ve O doğru yolu gösterir. Onları babalarına nisbetle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyors anız, o hâlde dînde kardeşleriniz olmakla beraber dostlarınızdırlar. Hatâ ettikleri nizde ise üstünüze vebal yoktur. Fakat kalblerin izin kasdettiğinde vebal vardır. Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicid ir” (ei-Ahzâb: 4-5) âyetlerini indirince ye kadar devam etti.-
Bunun üzerine Kureyşli, sonra Âmirî olan Süheyl ibn Amr’ın kızı Sehle (ki Ebû Huzeyfe’nin öbür karısı ve Subeyte’nin de ortağıdır) Peygamber’e geldi… Ve hadîsi bu suretle zikretti4 8.
46 Hadîsin burada zikri, Bedir günündeki bir harb sahnesini ve sonucunu bildirmes inden dolayıdır.

47  Hadîs, “Ubâde İbnu’s-Sâmit Bedir’de hazır bulunmuştu” sözünden dolayı burada kısaca zikredild i. Aynı isnâdla îmân Kitâbı’nda, Akabe’de yapılan bey atı anlatan “Bize Ebû’l-Yemân tahdîs etti… bâbı”nda buradakınden daha butun olarak geçmişti.

49-…….Muavviz kızı Rubeyyı’ (R) şöyle demiştir: Ben gelin olduğum günün kuşluk vaktinde Peygamber (S) benim evlenme törenime geldi de, senin benim yanıma oturuşun gibi benim döşeğimin üzerine oturdu. O sırada birtakım kızcağızlar deff çalıyorlar ve babalarımızdan Bedir gazasında şehîd olanların güzel vasıflarım zikrediyo rlardı. Nihayet bu kızlardan birisi:
— İçimizde bir Peygamber vardır ki, O, yarın ne olacağını bilir! dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
—  “Kızım böyle söyleme; evvelce söylemekte olduğun sözleri söyle!” buyurdu49 .

48  Hadîsin burada zikredilm esi, “Huzeyfe, Rasûlullah ile beraber Bedir’de hazır bulunan kimselerd en idi” sözünden dolayıdır. Buhârî bu hadîsi şeyhi Ebû’l-Yemân tarîkinden olmak üzere Nikâh Kitâbı’nda bütünüyle getirmiştir. Oradaki rivayette devamı şöyledir:
Sehle, Peygamber’e geldi de: Yâ Rasûlallah! Biz Sâlim’i oğul edinmiştik. Hâlbuki Allah evlâdlık hakkında bildiğin âyeti indirdi, (şimdi ne buyurursu nuz)? diye sordu. Buhârî’nin şeyhi Ebû’I-Yemân bu hadîsi Buhârî’ye’bu suretle zikretti.

49  Hadîs, bu düğün töreninde şarkıcı kızların Bedir harbinde şehîd olanlar için ya-

50-…….İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bana Rasülullah’ın sahibi olan Ebû Talha (R) haber verdi -ki, bu Ebû Talha, Rasülullah’ın beraberin de Bedir’de hazır bulunmuştur- Rasûlullah (S): “İçinde köpek ve suret bulunan hiçbir eve melekler girmez” buyurmuştur.
İbn Abbâs: Rasûlullah, içlerinde ruhlar bulunan canlı timsâllerini, heykeller ini kasdediyo r, demiştir 50.
kılan medih ezgilerin i çalıp tegannî edişlerini ihtiva etmesi yönünden burada zikredilm iştir.             ,                                                               “İD
Hadîsin râvîsi Rubeyyı’m babası Muavviz ile onun kardeşi Muâz da Bedir’de şehîd olmuşlardı. Afra kadının oğulları olan bu iki kardeş Ebû Cehl’ı kıhçlanyle yere serdikten sonra, bunlar da Ebû Cehl’in oğlu İkrime tarafından şehîd edilmişlerdi.
. Gaybe ve istikbâle âid şeyleri bilmek yalnız Allah’a mahsûs olduğu için, Rasûlullah’bunun kendisine nisbet edilmesin i men’ etmiş, öteki ezgilere devam etmelerin i buyurmuştur.

50 Başlığa uygunluğu “Ebû Talha Bedir’de Rasülullah’ın beraberin de hazır bulunmuştur” sözlerindedir.
Köpek edinmenin hangi meslek sahihleri ne caiz olduğu Ekincilik Kitâbı’nda, resim ve heykel hakkındaki bilgiler de; Alışverişler Kitâbı’nda geçmişti.

51- Bize Abdan tahdîs etti: Bize Abdullah ibnu’l-Mubârek haber verdi: Bize Yûnus ibn Yezîd haber verdi51.
H ve yine bize Ahmed ibn Salih tahdîs etti: Bize Anbese ibn Hâlid tahdîs etti: Bize amcam Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî’den tahdîs etti ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bize Alî ibnu’l-Hüseyin haber verdi; ona da babası Hüseyin ibn Alî aleyhimu’s-selâm şöyle haber vermiştir: Babası Alî ibn Ebî Tâlib şöyle demiştir: Bedir günündeki ganîmetten

51 Buhârî bu hadîsi Humus Kitabı’ nda da getirmişti. Burada hadîsi iki tarîkten ve bazı lafız farkları İle getirdi.
Buradaki başlığa uygunluğu “Bedir günündeki ganimette n benim nasîbim olarak…” sözlerinden alınmıştır.
benim nasîbim olarak yaşı kemâle ermiş bir devem vardı. Peygamber (S) de o gün Allah’ın kendisine fey’ olarak verdiği ganimetle rden olan “Beşte bir”den, bana başka bir deve daha vermişti. Ben Pey-gamber’in kızı Fâtıma aleyha’s-selâm ile evlenmek istediğim zaman Kaynukaa oğulları’ndan kuyumcu bir adamla, benimle beraber gelmesi ve ızhır otu getirmemi z üzerine va’dleştim. Ben o ızhır otunu kuyumcula ra satmak ve bedeli ile düğün aşı hususunda yardım sağlamamızı istedim. Ben yaşları kemâle ermiş iki devem için deve semerleri, büyük çuvallar ve ipler topladığım sırada, bu iki devem de Ensâr’dan bir adamın odası yanında ıhtırılmışlar/di. Nihayet ben topladığım şeyleri topladım. Tam bu sırada develerim le karşılaştım ki, hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılıp ciğerlerinden alınmış! Bu manzarayı gördüğüm zaman gözlerime mâlik olamadım (ağladım).
—  Bu işi kim yaptı? dedim. Oradakile r şöyle dediler:
— Bu işi Hamza ibnu Abdilmutt alib yaptı, kendisi şu evin içinde, Ensâr’dan içki içmekte olan bir toplulukt adır, yanında şarkıcı bir kadın ve arkadaşları vardır. O şarkıcı kadm, şarkısında “Elâ yâ Uamzu li’ş-şurufi’n-nivâi52 (= Ey Hamza, semiz develere bak!)” deyince Hamza hemen kılıca sıçradı, iki devenin hörgüçlerini kesti, böğürlerini yarıp ciğerlerinden birer parça aldı (gitti).
Alî devamla dedi ki: Bunun üzerine ben gittim, nihayet Peygam-ber’in huzuruna girdim. Yanında Zeyd ibn Harise vardı. Peygamber benim karşılaştığım şeyi bildi de:
■—”Neyin var?” diye sordu.
Ben de:
— Yâ Rasûlallah, bu gün gibi (çirkin ve kötü gün) görmedim: Hamza benim iki dişi deveme düşmanlık (yânî zulm) etti: İkisinin de hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı. İşte o şimdi şu evin içindedir, beraberin de şarâb içmekte olan bir topluluk vardır, dedim.
Peygamber hemen ridâsını (üst elbisesin i) isteyip giyindi. Sonra yürüyüp gitti. Ben, Zeyd ibn Harise ile beraber kendisini n ardından

52 O şarkıcı kadının irticalen söylediği bu kasidenin devamı şöyledir:
Elâ yâ Hamzu li’ş-şurufı’n-nivâi
Ve hunne muakkalâîun bi’lfinâi
Da’ı’s-sikkîne Fi’1-lubbâli minhâ
Ve durric hunne Hamzatu bi’d-diırtâi
Ve accil min etâbîhâ li-şerbin
Kadîran min tabîhm ev şevâin
(= Ey Hamza, semiz develere bak! Evin önündeki sahada ayaklan sımsıkı bağlanmıştır. Haydi Hamza, bunların boyunlarına bıçağı daya, boyunlarını kana boya! Ve bunların en nefîs parçalarından şarâb için çömlekte pişmiş et yâhud kebâb yapmaya acele et!)
gittim. Nihayet Hamza’nın içinde bulunduğu eve geldi. Yanına girmeye izin istedi, kendisine izin verildi. Yanına girince Peygamber, yaptığı iş hakkında Hamza’yı kınamaya başladı. Bir gördü ki, Hamza iki yüzü kıpkırmızı bir sarhoş! Hamza, Peygamber’e baktı. Sonra bakışım yükseltti. Akabinde dizleriri e baktı. Sonra bakışını yükseltti ve yüzüne baktı. Sonra Hamza:
— Siz babam(Abdulmutt alib)ın köleleri değil misiniz? dedi.
Peygamber onun sarhoş olduğunu bildi. Rasûhıllah (onun şuursuzluğundan sakınarak) iki topuğu üzerinde arka arkaya çekildi, odadan dışarı çıktı, bk de O’nunla beraber dışarı çıktık 53.

52-……. Bize Sufyân ibn Uyeyne haber verip şöyle dedi: Bu hadîsi Abdurrahmân ibnu’I-Isbahânî bizim için rivayetin in sonuna ulaştırdı -yâhud ma’nâ şöyledir: Bu hadîsi bize Abdurrahmân ibnu’1-Isba-hânî yazılı olarak gönderdi-. Kendisi bunu Abdullah ibnu Ma’kıl el-Muzenî’den işitmiştir: Alî ibn Ebî Tâlib (R), Sehl ibn Huneyf in cenaze namazını (beş tekbîrle) kıldırdı da:
— Çünkü bu zât Bedir’de hazır bulundu, dedi54.

53  Humus Kitâbı’ndaki rivayetin sonunda: “Bu vakıa şarâbın haram kılınmasından önce vuku’ bulmuştu” ziyâdesi vardır.

54  Buhârî bu hadîsi burada Alî’nin: “Çünkü o Bedir’de hazır bulundu” sözünden dolayı zikretmiştir.
Râvî Muhammed ibn Abbâd, Ebû Abdillah el-Mekkî’dir, Bağdâd’a inmiştir, meşhur bir sıkaadır. 284 yılında Bağdâd’da ölmüştür. el-Câmi’u’s-Sahîh’te onun bundan başka hadîsi yoktur.
Sehl ibn Huneyf (R), 38 yılında Kûfe’de vefat etmiş, cenaze namazını Alî ibn Ebî Tâlib kıldırmıştır. Ebû Amr el-Bagavî altı tekbîrle kıldırdığım; el-Hâfız Ebû Zerr de beş tekbîr ile kıldırdığını nakletmiştir (Aynî).

53-…….ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Abdullah’ın oğlu Salim
haber verdi ki, kendisi, babası Abdullah ibn Umer(R)’den şöyle tah-dîs ederken işitmiştir: Umer ibnu’l-Hattâb, kızı Hafsa, Huneys ibn Huzâfe es-Sehmî’den dul kaldığı zaman -ki bu Huneys, Rasûlullah’-ın sahâbîlerinden idi; Bedir’de hazır bulunmuş ve (yaralanıp) Medî-ne’de vefat etmiş idi- şöyle dedi: Ben Usmân ibn Affân’a kavuştum da ona Hafsa’yı (almasını) teklîf ettim ve:
— Ey Usmân! İstersen Umer’in kızı Hafsa’yı sana nikâh edeyim, dedim.
Oda:
—  Bu işimi bir düşüneyim, dedi.
Birkaç geceler bekledim. Sonra kavuştuğumda Usmân bana:
—  Bana şu günümde evlenmeme k fikri belirdi, dedi. Umer dedi ki: Sonra Ebû Bekr’e kavuştum. Ona da:
—  İstersen Umer’in kızı Hafsa’yı sana nikâh edeyim, dedim. Ebû Bekr sustu ve bana hiçbir cevâb vermedi. Ben de ona, Usmân’a
öfkelendiğimden daha şiddetli bir öfkeyle öfkelendim. (Usmân bir cevâb vermiş ve özür beyân etmişti.) Birkaç geceler bekledim. Sonra Hafsa’yı Rasûlullah (S) istedi. Ben de Hafsa’yı Rasûhıllah’a nikâh ettim. Bu arada Ebû Bekr bana kavuştu da şöyle deyip Özür beyân etti:
— (Ey Umer!) Sen Hafsa’yı bana teklîf edip de sana bir cevâb vermediğim zaman belki sen bana darılmışsındır?
Ben de:
—  Evet, sana öfkelendim, dedim.
Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi:
‘— Şu muhakkak ki, senin teklîfine cevâb vermekten beni birşey men’ etmedi. Ancak şu var ki, ben Rasûlullah’ın Hafsa’yı almak İstediğini bana söylediğini iyi biliyordu m da Rasûlullah’ın sırrım açık-
layıp duyurmak istemiyor dum. Şayet Rasûlullah, Hafsa hakkındaki düşüncesini bıraksaydı, onu muhakkak ben kabul ederdim55 .

54-…….Bize Şu’be ibnu’l-Haccâc, Adiyy ibn Ebân’dan; o da
Abdullah ibn Yezîd’den tahdîs etti. O da Ebû Mes’ûd el-Bedrî’den işitti ki, Peygamber (S): “Kişinin kendi ailesi ferdieri üzerine yaptığı harcaması (kendisi lehine) bir sadakadır” buyurmuştur 56.

55-…….(Zuhrî şöyle demiştir:) Ben Urvetu’bnu’z-Zubeyr’den
işittim; o, Umer ibn Abdilazîz’e emirliği zamanında şöyle tahdîs ediyordu: el-Mugîre ibn Şu’be, Muâviye tarafından Küfe emîri iken ikindi namazını geri bırakmış, yanına Bedir’de hazır bulunmuş olup Zeyd ibn Hasen(ibn Alî ibn Ebî Tâlib)’in dedesi olan Ebû Mes’ûd Ukbe-tu’bnu Amr el-Ensârî girmiş ve ona hitaben şunları söylemiştir 57:

55  Buhârî bu hadîsi “Huneys ibn Huzâfe Bedir’de hazır bulunmuş, (yaralanar ak) Medine’de vefat etmişti” sözünden dolayı burada getirmiştir. Bunu Nikâh’ta da getirecek tir.

56  Hadîsi burada el-Bedrî sözünden dolayı zikretmiştir. Bâzıları Ebû Mes’ûd, Bedir harbinde hazır bulunmadı, fakat meskeni orada olduğu için Bedrî nisbetİ verildi, demişlerdir. Ebû Ubeyd el-Kaasım ibn Sellâm, İbnu’I-Kelbî ve Müslim, onun Bedir’de hazır bulunduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Buhârî de bu görüşe meyletmiştir. Kaaide ise müsbitin nâfî’den öne geçirileceği   üzerinde devam edicidir. Bu hadîs îmân Kitabı, “Ameller ancak niyetledi r bâbı”nda geçmişti (Aynî).

57  Buhârî hadîsi burada “Ebû Mes’ûd Bedir’de hazır bulundu” sözünden dolayı zikretmiştir… Bu “Bedir’de hazır bulundu” sözü, onun Bedir’de hazır bulunuşunun hakikatin i haber vermektir, işte bundan dolayı Buhârî onun Bedir’de hazır bulunduğunu kesin kıldı. Çünkü bundan evvel geçen hadîste onu evvelâ “el-
— (Yâ Mugîre!) Kesin olarak bilmişsindir ki, Cibril inip namazı kıldı, Rasûlullah (S) da (ardında sırayla) beş vakit namazı kıldı. Sonra Cibril: “İşte bunlarla emrolundu n” dedi.
Urve dedi ki: Beşîr ibnu Ebî Mes’ûd, babası Ebû Mes’ûd Uk-be’den işte böyle tahdîs ederdi58.

56-…….Ebû Mes’ûd el-Bedrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
“el-Bakara Sûresi’nin sonundan iki âyet vardır kis onları her kim bir gecede okursa, bu iki âyet ona yetişir” buyurdu.
Râvîlerden Abdurrahmân şöyle demiştir: Ben Ebû Mes’ûd’a, kendisi Beyt’i tavaf ederken kavuştum da bu hadîsi ona sordum. Kendisi bana bu hadîsi (Alkame’nin bana tahdîs ettiği gibi) tahdîs etti59.

57-…….İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Mahmûd ibnu’r-Rabî’
haber verdi ki, Peygamber’in sahâbîlerinden ve Ensâr’ın Bedir’de hazır bulunanla rından olan Itbân ibn Mâlik, RasûIullah(S)’a geldi60.
Bedrî” diye vasıflamakla zikretmişti. Burada ise kesin olarak ihbar, yânî haber verme veçhile zikretmiştir.

58  Bu hadîs, Namaz Vakitleri Kitâbı’nın evvelinde uzunca bir metinle geçmişti. Orada da açıklandığı gibi, metindeki son fiil “Umirte” ve “Umirtu” şekillerinde olabilir. Birinci okunuşa göre ma’nâ “Bununla emrolundu n”, İkinciye göre “Bununla emrolundu m” demek olur. Bunların naibi faili Peygamber olmak ihtimâli olduğu gibi, Cibril de olabilir. .. (Aynî).

59  Buhârî bu hadîsi burada “el-Bedrî” sözünden ötürü zikretmiştir. O bunu Kur’-ân’ın Fazîletleri Kitâbı’nda da başka bir yoldan getirmiştir.
el-Bakara Sûresi’nin bu son iki âyeti, îmân edilmesi zarurî olan en büyük umdeleri ihtiva etmektedi r. Bununla beraber yedi tane de duâ cümlesi vardır. Bu iki âyet, okuyucusu na, ins ve cinn şerrinden emînlik yâhud Kur’ân’la gece kıyamından kulluk için yetişir.

60 Hadîsi burada “Bedir’de hazır bulunanla rdan” sözünden dolayı zikretti; bu se-

58-…….İbn Şihâb şöyle demiştir: Sonra ben Husayn ibnu Mu-
hammed’e -ki bu zât Salim oğulları’ndan biri ve onların hayırlıların-dandir- Mahmûd ibnu’r-Rabî’in Itbân ibn Mâlik’ten rivayet ettiği hadîsi sordum da, o hadîsi böylece doğruladı 6I.

59-…….ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Âmir ibn
Rabîa -ki bu zât Adiyy oğulları’nın en büyüğü idi ve babası Âmir, Bedir’de Peygamber’in beraberin de hazır bulunmuştu- şöyle haber verdi: Umer ibnu’l-Hattâb (Usmân ibn Maz’ûn’un kardeşi olan) Kudâ-me ibn Maz’ûn’u Bahreyn üzerine vâlî olarak ta’yîn etmiştir. Bu Kudâme de Bedir’de hazır bulunmuştu. Kudâme, Abdullah ibn Umer ile kızkardeşi Hafsa’nın -Allah onlardan razı olsun- dayılarıdır 62.
bebden ötürü hadîsin kalan kısmını zikretmed i. Hadîsin tamâmı Namaz Kitabı; “Evlerde mescidler edinmek babı” ile Cemâatle nafile namazı kılma bâbı”nda uzunca bir lâfızla geçti.
Mahmûd ibnu’r-Rabî’ beş yaşında İken evlerinde Peygamber’in bir kovadan su püskürmesini hatırlamıştır. Doksandok uz yılında, doksanüç yaşında vefat etmiştir (Aynî).

61  Bunu ibn Şihâb’ın, Itbân hadîsini Mahmûd İbnu’r-Rabî’den işitmesini te’kîd için zikretmiştir.

62  Buhârî bu hadîsi, İki yerinde geçen “Bedir’de hazır bulundu” sözünden dolayı zikretmiştir.

60-…….Zuhrî’ye de Salim ibn Abdillah haber verip şöyle demiştir: Râfi’ ibnu Hadîc, Abdullah ibn Umer’e, iki amcasının (Zu-heyr ile Muzahhir’in) Bedir’de hazır bulundukl arını haber vermiştir. Bu ikisi (yânî Zuheyr ile Muzahhir), Râfi’ ibn Hadîc’e: Rasûlullah (S) tarlaları kiraya vermekten nehyetti, diye haber vermişlerdir.
ez-Zuhrî şöyle dedi: Ben Sâlim’e:
—  Sen tarlaları kiraya veriyor musun? diye sordum. O da:
— Evet veriyorum . Şübhesiz Râfi’ kendi aleyhine sözü çoğaltmıştır, dedi 63.

61-…….Husayn ibn Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Şeddâd ibni’1-Hâdi el-Leysî’den işittim. O şöyle dedi: Ben Ri-fâatu’bnu Râfi’ el-Ensârî’yi gördüm, o Bedir’de hazır bulunmuştur 64.

63  Bunu da yine “O ikisi Bedir’de hazır bulunmuşlardır” sözünden dolayı zikretmiştir.
Hadîsin sonundaki “Şübhesiz Râfi’ kendi aleyhine sözü çoğaltmıştır” kelâmı, Salim tarafından Râfi’ aleyhine bir inkârdır. Bu sözün ma’nâsı, Râfi’ kendiliğinden hadîs düzüp Peygamber’e isnâd etti demek değildir. Belki bunun ma’nâsı, Râfi, arazîden çıkan mahsûlün bir kısmı mukaabili nde kiraya vermekle, para ile kiraya vermek arasını ayırmadı demektir. Bunlardan yalmz birincisi neh-yedilmiştir, mutlak olarak nehyedilm emiştir,
Bu konu Ekincilik Kitâbfnda geçmişti… (Aynî).

64  Buhârî bunu da burada “O, Bedir’de hazır bulundu” sözünden dolayı zikretmiştir.

62-…….el-Mısver ibnu Mahrame şöyle haber vermiştir: Ensâr’-
dan Amr ibnu Avf -ki bu zât Âmir ibn Lueyy oğullarının yemînli dostu idi ve Bedir’de hazır bulunmuştu- şöyle demiştir: Rasûlullah (S) harb etmeksizi n Bahreyn ahâlîsiyle bir barış anlaşması yapmış ve Bahreynli ler üzerine el-Alâ ibnu’l-Hadramî’yi emîr ta’yîn eylemişti. Tahsil olunan cizye mallarım getirmek üzere de bilâhare Rasûlullah, Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh’ı Bahreyn’e gönderdi. Ebû Ubeyde, cizye mallarım alarak Bahreyn’den Medine’ye geldiğinde Ensâr, Ebû Ubey-de’nin gelişini işittiler. Sahâbîler bu sırada Peygamber’in beraberin de sabah namazı kılıyorlardı. Peygamber namazı bitirince sahâbîler hemen Ebû Ubeyde’ye karşı çıktılar. Rasûlullah, sahâbîleri bu hâlde görünce gülümsedi de, sonra onlara:
—  “Öyle sanıyorum ki, siz, Ebû Ubeyde’nin bir haylîşeyler getirdiğini duydunuz?” buyurdu.
Onlar da:
— Evet yâ Rasûlallah! dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:
—  “Sevininiz ve sizi sevindire cek ni’tnetleri (bundan böyle her zaman) umunuz! Vallahi (bundan sonra) sizin üzerinize fakirlik ve ihtiyâçtan korkmam. Fakat ben sizin üzerinize, sizden önceki ümmetlerin önüne dünyâ ni’metlerini n yayıldığı gibi, sizin önünüze de yayılması, onların o ni’metlerde birbirler ine hasedleşipnefsâniy et yarışına giriştikleri gibi sizin de birbirini zle nefsâniyeî yarışına düşmeniz ve bu nefsâniyet yarışının da onları helak ettiği gibi sizleri de helak etmesinde n korkarım” buyurdu 65.

65 Bunu da burada “O, Bedir’de hazır bulunmuştu” sözünden dolayı zikretmiştir. Bu hadîs Cizye Kitâbı’nda 3. hadîs olarak çok az bir farkla geçmişti.

63-…….Nâfi’den (o, şöyle demiştir): Abdullah ibnu Umer (R)
bütün yılanları öldürür idi. Nihayet Ebû Lubâbe el-Bedrî, kendisine: Peygamber (S) evlerdeki (beyaz yâhud ince yâhud küçük ve zehirsiz) yılanları öldürmekten nehyetti hadîsini söyleyince, onları öldürmekten kendini tuttu 66.

64-…….İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bize Enes ibn Mâlik şöyle
tahdîs etti: Ensâr’dan birtakım adamlar Rasûlullah’tan izin istediler de:
— Bize izin ver de kızkardeşimizin oğlu Abbâs için, onun fidyesini terkedeli m, dediler.
Rasûlullah (S):
—  “Onun fidyesind en bir dirhemi dahî terketmey iniz” buyurdu 67.

66  Buhârî bu hadîsi burada “Ebû Lubâbe el-Bedrî” sözünden dolayı zikretmiştir. Bu hadîs, daha uzun bir metinle Bed’u’1-Halk Kitâbı’nda da geçmişti.

67  Bunu da burada “Ensâr’dan birtakım adamlar” sözünden dolayı zikretmiştir. Çünkü onlar Bedir’de hazır bulunmuş kimselerd i. Buhârî bu hadîsi Itk ve Ci-hâd Kitâblan’nda da getirmiştir.

65-…….Kindeli Mıkdâd ibn Amr, Zuhre oğulları’nın andlaş-
mış dostu ve Bedir’de Rasülullah’ın beraberin de hazır bulunmuş bir zâttır. İşte bu Mıkdâd, Rasûlullah’a hitaben:
— Şöyle bir mes’ele hakkında ne dersin: Ben kâfirlerden bir kişi ile karşılaşıp vuruşsam da o benim iki elimden birisini kılıcıyla vurup koparsa, sonra benden kaçıp bir ağaca sığmsa da: Ben Allah için müs-lümân oldum (La ilahe illellâh) dese, ben onu tevhîd kelimesin i söyledikten sonra öldürebilir miyim yâ Rasûlallah? dedi.
Rasûlullah da:
—  “Hayır onu öldürme” buyurdu. Bunun üzerine Mıkdâd:
— Yâ Rasûlallah! O benim iki elimden birisini kesti, kopardı da, tevhîd kelimesin i elimi kopardıktan sonra söyledi, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (S):
‘ — “Sakın onu öldürme! Eğer öldürürsen, o senin onu öldürmezden evvelki vaziyelin dedir. Sen de onun söylediği tevhîd kelimesin i söylemesinden evvelki vaziyetin desin (çünkü kanın kısas ile mübâh olmuştur)” buyurdu 68.

66-…….Bize Enes (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S) Bedir
günü:
—  “Ebû Cehl ne yaptı? Kim bakıp anlar?” buyurdu. Bunun üzerine İbnu Mes’ûd gitti ve Ebû Cehl’i, Afra kadının
iki oğlu (Muâz ve Muavviz) onu vurmuşlar da nihayet soğumuş (yâ-nî ölmek üzere iken) buldu. İbn Mes’ûd:
—  Sen misin yâ Ebâ Cehl! dedi.

68 Buhârî bu hadisi burada “O, Bedir’de hazır bulunanla rdan idi” sözünden dolayı zikretmiştir. Hadîsi burada iki tarîkten getirmiştir.
Râvî İbnu Uleyye dedi ki: Süleyman ibn Tarhân: Enes o sözü işte böyle söyledi, dedi İbn Mes’ûd:
—  Sen misin yâ Ebâ Cehl (vuruldun mu)? dedi. Ebû Cehl, İbn Mes’ûd’a:
— Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi. Râvî Süleyman ibn Tarhân geçen senedle: Yâhud Ebû Cehl:
— Kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi.
Râvî dedi ki: Ebû Mıclez de şöyle dedi: Ebû Cehl, İbn Mes’ûd’a
hitaben:
– Keşke beni zirâatçilerden başkası öldürseydi, dedi 69.

67-…….Ubeydullah ibn Abdillah’tan (o, şöyle demiştir): Bana
İbnu Abbâs, Umer(R)’den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) vefat ettiği zaman ben Ebû Bekr’e (Ebû Ubeyde’yi kasdedere k):
—  Bizimle Ensâr kardeşlerimizin yanına yürü! dedim.
Akabinde Ensâr’dan Bedir’de hazır bulunmuş olan iki sâlih kimseye kavuştuk. Ben bu kavuşmayı Urvetu’bnu’z-Zubeyr’e tahdîs ettim. O:
—  Bu iki kişi Uveym ibnu Sâide ile Ma’n ibnu Adiyy’dir, dedi 70.

69  Buhârî, bu hadîs bu gazvenin evvelleri nde geçmiş olmakla beraber burada ■ ‘Ebû Cehl’i Afra kadının iki oğlu vurmuştu” sözünden dolayı zikretti. Çünkü bu söz kesin olarak o iki oğulun Bedir’de hazır bulundukl arına delâlet etmektedi r. O iki oğul, Ensârh Muâz ve Muavviz’dir (Aynî).

70  Bu, Menâkıb’da geçen hadîsin bir parçasıdır. Bundan burada Buhârî’nin maksadı “Bedir’de hazır bulundula r” sözüdür.

68- Bize İshâk ibn İbrâhîm tahdîs etti. O, Muhammed ibn Fu-dayl’den; o da İsmâîl ibn Ebî Hâlid’den; o da Kays ibn Ebî Hâzım’-dan (şöyle dediğini) işitmiştir: “Bedir’de hazır bulunanla rın (her birine verilen) mal atiyyesi (yıllık) beşbin beşbin idi”..
Umer (halifeliği zamanında):
— Ben Bedir’de hazır bulunanla ra elbette onlardan sonra gelenler üzerinde fazla atıyye vereceğim, demiştir 71.

69-…….Bize Ma’mer, ez-Zuhrî’den; o da Muhammed ibn Cu-
beyr ibn Mut’ım’den haber verdi ki, babası Mut’ım ibn Adiyy:
— Ben bir akşam namazında Peygamber’in Tûr Sûresi’ni okuduğunu işittim. İşte bu, îmânın kalbimde sabit oluşunun evvelidir, demiştir.
Yine ez-Zuhrî’den; o da Muhammed ibn Cubeyr’den; o da babası Mut’ım’den: Peygamber (S) Bedir esirleri hakkında:
—  “Eğer Mut Um ibn Adiyy sağ olsaydı, sonra şu kokmuş cifeler hususunda şefaat edip benimle konuşsaydı, hiç şübhesiz ben bunları Mut’ım’e (diri diri ve kurtuluş fidyesi olmaksızın) bağışlardım” buyurmuştur 72.

71  Hadîsin burada zikrinin sebebi açıktır. O da bu iki kişinin Bedir harbinde hazır bulundukl arının belirtilm esidir.

72  Rasûlullah’ın Mut’ım’e kanlı düşmanların bile bağışlatacak derecede kıymet vermesi, kendi üzerinde büyük minnet hakkı bulunmasındandır. Şöyle ki: Peygamber Tâİf’ten kederli dönüşünde Mut’ım O’nu himayesin e almıştı; Kureyş’-in Hâşimîler’Ie ilgiyi kesme ahdinin yazısını yırtıp atmıştı.  Mut’ım Bedir harbinden önce Mekke’de doksan küsur yaşında öldü. Burada zikrinin sebebi “Bedir esirlerin i kurtarmak için gelse idi” sözüdür.
Ve yine el-Leys ibn Sa’d da Yahya ibn Saîd’den; o da Saîd ibnu’l-Müseyyeb’den söyledi ki, o (Usmân’m Öldürülmesini kasdedere k):
— Birinci fitne vukû’a geldi de Bedir sahâbîlerinden kimseyi bırakmadı. Sonra ikinci fitne, yânı Harre vukû’a geldi. Hudeybiye sahâbîlerinden kimseyi bırakmadı. Sonra üçüncü fitne vukû’a geldi, o da insanlard a akıl ve kuvvet bırakmadı, demiştir73.

70-……. Yûnus ibn Yezîd tahdîs edip şöyle demiştir: Ben ez-Zuhrî’den işittim, şöyle dedi: Ben Urvetu’bnu’z-Zubeyr’den, Saîd ibnu’l-Müseyyeb’den, Alkame ibn Vakkaas’tan, Ubeydulla h ibn Ab-dillah’tan, Peygamber’in zevcesi Âişe(R)’ye iftira edilmesi hadîsini işittim. Bunların hepsi bana o hadîsten bir parça tahdîs ettiler. Âişe Söyle demiştir: Ben, Ebû Ruhm’un kızı ve Mıstah’m anası (Selmâ) ile haceti yerine getirme mahalline yönelip giderken, onun ayağı çarşafına takılıp düştü. Bunun üzerine Selmâ kadın:
—  Mıstah helak olsun! diye oğluna beddua etti.
Ben:
— Ne fena söyledin, Bedir’de hazır bulunan bir kişiye sövüyor
musun? dedim…
Âişe iftira hadîsinin tamâmını zikretti7 4.

73  Bu üçüncü fitnenin: Irak’ta Ezârıka fitnesi; Haccâc’ın (74’te) Abdullah ibn Zu-beyr’i öldürüp Ka’be’yi tahrîb etmesi fitnesi; Mervân ibn Muhammed’in halî-feliği zamanında 130 senesinde Medîne’de Ebû Hamza el-Hâricî fitnesi olduğu söylenmiştir… (Kastallânî).

74  Bu hadîsin tamâmı, uzun bir metin hâlinde Şehâdetler Kitabı, “Kadınların birbirler inin adaletini belirtmel eri bâbr’nda geçmişti. Burada bir kısmının zikredilm esi, Âişe’nin Mıstah’ın anasına, Mıstah’ın Bedir ehlinden olduğuna şehâdet etmesinde n dolayıdır (Aynî).

71-…….Bize Muhammed ibnu Fulayh ibn Süleyman, Mûsâ ibn
Ukbe’den tahdîs etti ki, İbn Şihâb (Rasûlullah’ın gazveleri m zikrettik ten sonra): İşte bunlar Rasûlullah’ın gazveleri dir, demiş, akabinde Bedir’de öldürülenler hakkında Rasûlullah’ın söylediği sözü şöyle zikretmiştir: Rasûlullah (S) onların cesedleri ni kuyuya atarken, onlara hitaben:
—  “Sizler Rabbinizi n va’detiiği şeyi gerçek buldunuz mu?” buyurdu.
Mûsâ ibn Ukbe (geçen senedle) şöyle dedi: İbn Umer’in mevlâsı Nâfi’ şöyle dedi: Abdullah ibn Umer şöyle dedi: Rasûlullah’ın sahâ-bîlerinden bâzı insanlar:
— Yâ Rasûlallah! Ölmüş olan insanlara mı nida ediyorsun? dediler.
Rasûlullah da:
—  “Sizler benim söylediğim sözleri onlardan daha iyi işitir değilsiniz” buyurdu 75.
Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Kendisi için pay ayrılan Ku-reyşliler’den Bedir’de hazır bulunan kimseleri n toplamı seksenbir kişidir. Urvetu’bnu’z-Zubeyr şöyle der idi: ez-Zubeyr: (Bedir’de hissen ve hükmen hazır bulunanla rın) payları taksim edilip ayrıldı. Bunlar Kureyş’ten yüz kişi idiler, dedi ve Allah en bilendir 76.

75  Bunun burada zikredilm esi Mûsâ ibn Ukbe’nin İbn Şihâb’dan Bedir gazvesi İşlerinden olarak naklettiği şeyleri beyân içindir.

76  Ebû Abdillah, el-Buhârî’nin kendisidi r. Bana göre “Bedir’de hazır bulunanla rın toplamı” sözü, onun söylediği söz olur. Bu “Kaale Ebû Abdillah” kısmı, birçok Buhârî nüshalarında yoktur. Yok olmasına göre de “Bedir’de hazır bulunanla rın toplamı” sözü, Mûsâ ibn Ukbe’nin, İbn Şihâb’dan söylediği söz olur. el-Kirmânî de buna kaail oldu (Aynî).

72-…….Buradaki senedle ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm (R): Bedir
günü Muhacirle r için yüz pay ayrıldı, demiştir 77.
77 Yânî Kureyş’ten hissen ve hükmen hazır bulunanla r yâhud hizmetçilerinin ve tâbi’lerinin eklenmesi yle yüz kişidir. İbnu Seyyidİ’n-Nâs, bunların isimlerin i sıraladı da doksandörde ulaştırdı (Kastallânî).

13- İMÂM EBÛ ABDİLLAH EL-BUHÂRÎ’NİN ORTAYA KOYDUĞU BU EL-CÂMİ’U’S-SAHÎH… KİTABINDA BEDİR EHLİNDEN OLDUKLARI ZİKREDİLEN KİMSELERİN HARF SIRASINA GÖRE
İSİMLERİNİN VERİLMESİ BABI 78

1.  Peygamber (S) Muhammed ibn Abdillah el-Hâşimî.

2. Ebû Bekr es-Sıddîk Abdullah ibn Usmân el-Kuraşî. Sonra:

3.  Umer ibnu’l-Hattâb el-Adevî. Sonra:

4.  Usmân ibn Affân. Peygamber onu hasta bulunan kızı Ru-kayye’nin başında geri bıraktı, fakat onun için Bedir ganimetin den payını ayırdı. Sonra:

5.  Alî ibmı Ebî Tâlib el-Hâşimî -Allah onlardan razı olsun-79. Bundan sonrakile r harf sırasıyla şunlardır 80:

6.  Iyâs ibnu Bukeyr.

7. Ebû Bekr’in himayesin de bulunan Bilâl ibnu Rabâh el-Kuraşî.

8.  Hamza ibnu Abdilmutt alib el-Hâşimî.

9.  Kureyş’in yeminli dostu Hâtıb ibnu Ebî Beltea.

10.  Ebû Huzeyfe ibnu Utbe ibn Rabîa el-Kuraşî.

11.  Harise ibnu’r-Rabf el-Ensârî. Bedir günü öldürüldü. Bunun adı Harise ibnu Surâka’dır. Bu harb için çıkanlardan değildi, küçük olduğu için gözcülerden idi.

12.  Hubeyb ibnu Adiyy el-Ensârî.

13.  Huneys ibnu Huzâfe es-Sehmî.

14.  Rifâa ibnu Râfî* el-Ensârî.

15.  Rifâa ibnu Abdilmunz ir.

78  Bundan maksad bilhassa bu kitâbda Bedir ehlinden oldukları zikredile n kimseleri n isimlerin i vermektir . Bu, daha evvel tafsîlli olarak geçenleri bir fezleke (yânî özet) ve bir toplamadır. Yoksa mutlak olarak burada zikredile nlerin hepsini vermek değildir (Kastallânî).

79 Bu harf sırasına göre sıralama şartından Peygamber ile Dört Halîfe müstesna tutulmuştur. Bunlar şereflerinden dolayı öne geçirildiler.

80  Buradan i’tibâren Bedir ehlinden olanların isimlerin i hicâ harfleri tertibiyl e vermeye başladı. Elif harfinden Iyâs ibnu Bukeyr’i zikretti.

16.  Ebû Lubâbe el-Ensârî.

17.  ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm el-Kuraşî.

18.  Zeyd ibnu Sehl.

19.  Ebû Talha el-Ensârî.

20.  Ebû Zeydin el-Ensârî.

21.  Sa’d ibnu Mâlikin ez-Zuhrî.

22.  Sa’d ibnu Havle el-Kuraşî

23.  Saîd ibnu Zeyd ibn Amr ibn Nufeylin el-Kuraşî

24.  Sehl ibnu Huneyfin el-Ensârî.

25.  Zuheyr ibnu Râfi’in el-Ensârî, ve kardeşi:

26.  Muzahhir ibnu RâfiMn el-Ensârî.
(-) Abdullah ibnu Usmân ibni Ebî Kuhâfe el-Kuraşî81.

27.  Abdullah ibnu Mes’ûd el-Huzelî.

28.  Utbe ibnu Mes’ûd el-Huzelî.

29.  Abdurrahmân ibn Avfin ez-Zuhrî.

30.  Ubeyde ibnu’l-Hâris el-Kuraşî

31.  Ubâdet ibnu’s-Sâmit el-Ensârî. (-) Umer ibnu’l-Hattâb el-Adevî.
(-) Usmân ibnu Affân el-Kuraşî. Peygamber (S) onu, hasta bulunan kızının yanında geri bıraktı, fakat onun için Bedir ganimetin den payım ayırdı.
(-) Alî ibnu Ebû Talibin el-Hâşimî.

32. Amr ibnu Avfin; Âmir ibn Lueyyin oğuÜan’nın yeminli dostu

33.  Ukbe ibnu Amr el-Ensârî.

34.  Âmir ibnu Rabîa el-Anezî.

35.  Âsim ibnu Sabitin el-Ensârî.

36.  Uveym ibnu Sâide el-Ensârî.

37.  Itbân ibnu Mâlikin el-Ensârî.

38.  Kudâme ibnu. Maz’ûn.

39.  Katâde ibnu’n-Nu’mân el-Ensârî.

40.  Muâz ibnu Amr ibni’l-Cemûh.

41.  Muavviz ibnu Afra, ve kardeşi:

42.  Muâz ibnu Afra.

43.  Mâlik ibnu Rabîa Ebû Useydin el-Ensârî.

44.  Murâre ibnu’r-Rabî’ el-Ensârî.

45.  Ma’n ibnu Adiyy el-Ensârî.

46. Mıstah ibnu Usâse ibn Abbâd ibni’l-Muttalib ibni Abdi Menâfin.

47. Mıkdâd ibnu Amr el-Kindî, Zuhre oğulları’mn yeminli dos-tu

81 Bu şekilde ismi verilip de sayısı yazılmayanlar, daha önce isimleri ve sayıları verilmiş olanlardır. Bir nüshada burada Ebû Bekr’in ismi evvelce geçtiği için yazılmamıştır.
48. Hilâl ibnu Umeyye el-Ensârî -Allah onlardan razı olsun-S2.

14- NADÎR OĞULLARI HADÎSİ VE RASÛLULLAH’IN (ÂMİR OĞULLARI’NDAN YANLIŞLIKLA ÖLDÜRÜLEN) İKİ KİŞİNİN DİYETİNİ VERMEK İÇİN NADÎR OĞULLARI’NDAN YARDIM
İSTEMEK ÜZERE ONLARIN YANINA ÇIKIŞI. ONLARIN DA RASÛLULLAH’A SÛİKASD YAPMAK İSTEMELERİ BABI 83

82  Burada sayılan kimseleri n tam isimleri ve bunlara âid tamamlayıcı bilgiler şerhlerde ve terâcüm kitâblannda verilmiştir.
el-Hâfız Ebû’1-Feth el-Ya’murî Muhacir’lerüen doksandört kişiyi sıralamıştır. Hazrec’den yiizdoksa nbeş, Evs kabilesin den yetmişdört isim sıralamıştır. Bunların toplamı 363 -üçyüzaltmışüç- olmuştur. Dedi ki: Bu sayı Bedir ehlinin sayısından çoktur. Ancak bunların bâzısı hakkında hilaf gelmiştir.
el-Kevâkib’dt de şöyle dedi: Bunları zikretmen in fâidesi, öne geçmenin fa-zîletini ve başkaları üzerine tercîhi bilmek ve ta’yîn üzere bunlara Rıdvan İle duâ etmektir -Allah onların hepsinden razı olsun- (Kastallânî).

83  Medine’de Yahûdîler üç kısım idi: Nadîr oğullan, Kurayza oğullan, Kaynukaa oğullan. Bunlar kısmen Medine’nin içinde, kısmen hâricinde ikaamet ederlerdi . Medine’nin san’at, ticâret, ekim ve dikim işlerini ellerine almışlardı. Bu se-beble hepsi de servet sahibi idi. Medine’nin İktisadî hâkimiyeti bunlarırf elinde idi. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde, bunların dînî hürriyetlerini kabul, mal ve can emniyetle rini korumayı taahhüd etmiş, bunlarla muahede yapmış idi. Bu muahedele rin bir maddesind e mal ve can emniyeti mukaabili nde ve gerektiğinde maddî yardımda bulunmak zikrolunm uştu.
Amir oğullan’nın İşlediği Maûne Kuyusu faciasından sağ kurtulup Medine’ye gelmekte olan Amr ibn Umeyye ed-Damrî, Âmir oğulları’ndan iki kişiye rastgelip, bunlar uyurken -şehîd olan arkadaşlarının intikaamını almak gayretiyl e-ikisini de öldürmüştü. Medîne’ye geldiğinde bunu Peygamber’e haber verdi. Peygamber: “Hatâ etmişsin! Onlar benden ahd ve emân almışlardı” buyurdu. İşte bunların diyetleri verilecek ti. Anlaşma gereğince Nadîr oğulları’ndan yardım isteniyor du.
Rasûlullah’ın beraberin de Ebû Bekr, Umer, Alî, Zubeyr, Talha, Sa’d İbn Muâz, Sa’d ibnu Ubâde, Useyd ibn Hudayr da vardı. Nadîr oğulları, evvelâ yardım ederiz dediler. Sonra birer birer Peygamber’in yanından ayrıldılar. Bir evin duvarı dibinde oturmakta olan Peygamber’in üzerine yukarıdan bir taş birak-
ez-Zuhrî, Urve ibnu’z-Zubeyr’den olmak üzere:Nadîr oğulları gazvesi, Bedir vak’asından sonra,altıncı ayın başında ve Uhud harbinden önce oldu,demiştir.

Ve Yüce Allah’ın şu kavli:

“O, ehli kitâbdan küfredenleri ilk sürgünde yurdlannd an çıkarandır. Siz çıkacaklarım
sanmamıştınız. Onlar da kalelerin in (Allah’ın azabına) hakîkaten mâni* olacağım zannetmişlerdi. İşte onlara
hesaba katmadıkları cihetten Allahftn azabı) geliverdi . O, bunların yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini
hem kendi elleriyle, hem mü yminlerin elleriyle harâb ediyorlar dı. İşte ey akıl ve basiret sahihleri, siz (bundan)
İbret alin” (el-kaşr: 2).
Ve İbnu İshâk, bu Nadîr oğulları işini Maûne Kuyusu vak’asıyle Uhud harbinden sonraya koymuştur.

73-…….Bize İbn Cureyc, Mûsâ ibn Ukbe’den; o da Nâfi’den
haber verdi ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah’a karşı (önce) Nadîr oğulları, (sonra) Kurayza oğulları harb açtılar. Bunun üzerine Rasûlullah Nadîr oğullan’nı yerlerind en sürüp çıkardı. Kurayza oğullan’nı ise yerlerind e bıraktı. Ve onlara (birşey almamak suretiyle) lütfetti. Nihayet Kurayza da (ahdini bozarak) harb etti. Rasûlul-. lah da onların erkekleri ni öldürdü; kadınlarım, çocuklarını, mallarını
mak suretiyle sûikasd tertîb ettiler. Cibril bunu Peygamber’e haber verdi. Bunun üzerine Peygamber, Nadîr oğullan’na on gün içinde Medine’yi terketmel erini emretti. Onlar evvelâ bunu kabul eder göründüler. Sonra münafıkların ve Kurayza oğullan’nın yardım va’dlerinden cesaretle nip Medine’den çıkmamaya yeltendil er. Bunun üzerine Peygamber onlara harb i’lâniyle kalelerin i muhasara etti. Onbeş veya yirmibeş günlük muhasarad an sonra bunaldılar. Ve neticede develerin in taşıyabileceği eşyâlarıyle Medîne’den çıkıp gitmeleri ne müsâade edildi.
da müslümânlar arasında bölüştürdü. Ancak onlardan bâzıları Pey-gamber’e katıldılar, Peygamber de bu katılanlara emân verdi. Onlar da müslümân oldular. Bu suretle Rasûlullah, Medîne Yahûdîleri’nin hepsini -ki bunlar Abdullah ibn Selâm’ın kabilesi olan Kaynukaa oğullarındır- ve Benû Harise Yahûdîleri’ni; (hulâsa) Medîne Yahûdî-leri’nin hepsini Medine’den sürgün etti84.

74-…….Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr’den haber verdi ki, Saîd ibn
Cubeyr şöyle demiştir: Ben îbn Abbâs’a Sûretu’1-Haşr diye söyledim, o: Sûretu’n-Nadîr de! dedi.
Bu hadîsi Ebû Bişr’den rivayet etmekte Ebû Avâne’ye Huseym ibn Beşîr el-Vâsıtî mutabakaa t etmiştir 85.
75-…….Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ensâr’dan olan kimse
kendi hurmalığından bâzı hurma ağaçlarını Peygamber’e hediye olarak ayırır, verirdi. Bu Peygamber’e hurma ağacı ayırma işi, Kuray-za’yı ve Nadîr’i fethetmes ine kadar sürdü. Bunların fethinden sonra Peygamber, Ensâr’m hurma ağaçlarını kendileri ne geriye verir oldu86.

84 Yahudiler muahede hükümlerine hürmet etmediler . Medîne’de yayılan İslâmiyet’in nüfuzunun kendi nüfuzlarını gidereceğini anlayarak, Kureyş tarafını tutmuşlardı. Başta en cengâver olan Kaynukaa oğullan olmak üzere, bunların birer
birer cezaları verilmiştir.

85  Çünkü Haşr Sûresi, Nadîr oğullan hakkında inmiş ve Allah bu sûrede onlara İsabet ettirdiği intikaamı zikretmiştir. Buradaki mutâbaatı müellif Tefsîr’de senediyle getirmiştir.

86 Bu hadîs başka bir senedle Beşte bir Kitâbı’nda, “Peygamber, Kurayza ve en-Nadîr’i nasıl bölüştürdü bâbı”nda geçmişti. Kurayza oğullan gazvesind e daha bütün olarak gelecekti r.

76-…….İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -muhasara
sırasında- Nadîr oğulları’nın hurma ağaçlarını (harb gereği olarak) yaktırdı ve kestirdi. Bu harb mıntakası, Nadîr oğulları’nın hurmalığı olan Buveyre mevkiidir . Bunun üzerine şu âyet indi: “Herhangib ir hurma ağacını kestiniz yâhud kökleri üstünde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledi r. (Bu izin de) j’âşıkları rüsvây edeceği içindir” (el-

77-……. Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi’den; o da îbn Umer(R)’-
den; Peygamber’in Nadîr oğullan hurmalığını yaktırdığını haber verdi,İbn Umer dedi ki: Bu hurmalık hakkında Hassan ibn Sabit şunları söylüyordu:
Ve hâne alâ serâii Benî Lueyyin Harıkun bi’î-Buveyreti mustetîru (= Buveyre hurmalığında yayılan yangın Lueyy oğulları’nın efendiler i aleyhine kolay oldu.) Yine İbn Umer dedi ki: Peygamber’in amcasının oğlu Ebû Suf-yân ibnu’l-Hâris, Hassân’a şöyle cevâb verdi: Edâme’llâhu zelike min senîin Ve harraka fînevâhîha’s-sa’iyru

87 Âyet, muhasaranın şekli ve düşmanın siper edinebilm esi ihtimâli olan hurma ağaçlarının kesilmesi suretiyle sıkıştınldığını bildirmiştir. Bu vak’aya ve bu âyete dayanarak, harb îcâbı her nevi’ yaş ağaçlann yakılıp kesilmesi nin mübâh olduğunu Nevevî, Müslim Şerhi’nde, Dört İmâm ile beraber âlimlerin cumhurund an rivayet etmiştir. Öteden beri sürüp gelen milletler ararası örf ve âdet de böyledir, ve zamanımızda insafsız şekilleri tatbîk olunmakta dır.
Se-îa’lemu eyyunâ minhâ bi-nüzhın Ve ta’îemu eyye ardayna tediyru
(= Allah bu yakmayı bir yapıcıdan devam ettirsin, Ve Medîne etrafını da alevli bir ateş yaksın. Yakında bileceksi n ki Buveyre’ye hangimiz uzakta olacak! Ve yine bileceksi n ki Mekke ve Medîne arazîlerimizden hangisi bununla zarar görecek!)88.

88 Bu şiir müslümânlar lehine değil, müslümân aleyhine duadır. Çünkü Ebû Suf-yân ibnu’l-Hâris, o zaman bir kâfir idi.
Bu heybetli muhasaranın devamı üzerine Nadîr oğulları bunalıp emân diledi. Taberî’nİn beyânına göre, develerin e yükleyip götürebildikleri kadar mal alıp götürmek üzere gitmeleri ne müsâade edildi. İbn Sa’d, aftiyöz deve yükü eşya ile sürgün edildikle rini bildirir. Hüzün ve teessür göstermemek için defler çalarak, tegannî ederek Medine’nin içinden geçip gitmişlerdir. Bunlardan bir kısmı Şam’a, bir kısmı Filistin’de Erîha’ya gitmişlerdir. Elli zırh, elli miğfer, üçyüz-kirk kılıç bırakmışlardır.

78-…….ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mâlik ibn Evs ibn el-Ha-
desân en-Nasrî haber verdi ki, kendisini Umer ibnu’l-Hattâb çağırmış. Umer’in yanında otururken, Umer’in kapıcısı Yerfâ geldi ve Umer’e:
— Usmân ibn Affân, Abdurrahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu’l-Avvâm, Sa’d ibn Ebî Vakkaas’m senin yanına girmeleri ne rağbet ve iznin var mı? Bunlar geldiler, senin yanına girmeye izin isterler, dedi.
Bunun üzerine Umer:
— Evet, onları içeriye girdir, dedi.
Biraz eylendi. -Humus’da şu ziyâde var: Akabinde içeri girdiler, selâm verip oturdular . Sonra Yerfâ biraz oturdu.- Sonra Yerfâ yine geldi ve:
— Abbâs ve Alî’nin içeriye girmesi hususunda iznin var mı? Bunlar da senin yanına girmeğe izin isterler, dedi.
Umer:
—  Evet izin vardır, dedi.
Onlar içeri girip selâm verince, Abbâs şöyle hitâb etti:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Benimle (Alî’yi işaret ederek) şunun arasında hükmet, dedi.
Abbâs ile Alî, Allah’ın fey’89 olarak Rasûlü’ne tahsîs buyurduğu Nadîr oğulları hurmalığından dolayı çekişiyorlardı. Alî ile Abbâs birbirler ine dil uzatmışlardı. O mecliste bulunanla r (Usmân ve arkadaşları):
— Ey Mü’minlerin Emîri, bunların arasında hükmet de bunların birini diğerinden huzur ve rahata kavuştur, dediler.
Bunun üzerine Umer:
— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer, izni ve iradesiyl e ayakta duran Allah hakkı için size sorarım: Sizler Rasûlullah’m: “Biz peygamber ler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır” buyurduğunu ve bu sözü ile kendisini kasdettiğini bilir misiniz? dedi.
Topluluk:
—  Evet, Rasûlullah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler.
89 Fey’, Allah’ın dîn düşmanlarından -galebe ile değil, fakat sürgün, yâhud cizye üzerine sulh olmak suretiyle- Rasûlü’ne tahsîs buyurduğu maldır ve ganimette n daha husûsî bir ıstılahtır. Çünkü ganimet malında da “Hums = Beşte bir”i fey’-dir.
Bunun üzerine Umer, Alî ile Abbâs’a dönüp:
— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlullah’m kendisini kas-dederek böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? dedi.
Alî ile Abbâs:
—  Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Umer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetim anlatayım, diye şöyle îzâh etti:
— Münezzeh olan Allah bu fey’de tasarrufu Rasûlü’ne tahsîs etti,
O’ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Zikri yüce Allah Kur’ân’-da: “Allah’ın onlardan Peygamber ine verdiği fey’e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah peygamber lerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye hak-kıyle kaadirdir” (ei-Haşn 6) buyurmuştur. Binâenaleyh bu malda tasarruf, yalnız Rasûlullah’m hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse iştirak etmedi. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Bu fey1 malının nemasını size verdi ve aranızda taksim etti. Nihayet fey’den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlullah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan artakalanı alırdı. Onu Allah’ın malı yerine (vakıf) kılardı. -Cihâd ve hayır yollarına harcardı.- Bu malı Rasûlullah sağlığında böyle kullandı. Sonra Peygamber vefat edince Ebû Bekr:
— Ben Rasûlullah’m velîsiyim! diye-el koydu ve Rasûlullah’m kullandığı gibi kullandı.
Sonra Ümer, Alî ile Abbâs’a dönerek:
— Ebû Bekr’in bu suretle muamele ettiğini sizler de hatırlarsınız! Nitekim söylüyorsunuz, dedi (ve devam edip): Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketin de doğru idi; lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr’in vefatını diledi. Ben de: Rasûlullah’m ve Ebû Bekr’in velîsiyim! dedim. Ve emîrliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlullah ile Ebû Bekr’in kullandığı gibi idare ettim. Allah bilir ki, ben bu hareketim de doğruyum, lütufkâ-rım; akıl ve şuurumla hareket ettim, hakka uydum. Sonra her ikiniz müştereken bana geldiniz. İkinizin sözü bir ve işiniz cem’iyyetli idi. Ey Abbâs! Sen bana geldin (Humus’ta şu ziyâde vardır: Benden kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordu n. -Alî’yi kasdedere k:-Bu da eşinin babasından nasibine düşen hissesini istiyordu .) Bunun üzerine ben sizlere Rasûlullah’m: “Biz peygamber ler vâris olunmayız, bizim bıraktığımız mal sadakadır” buyurduğu cevâbını verdim.
Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi hatırladım. Ve:
— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah’ın ahdi ve andı boynunuzd a olmak üzere siz bu malı Rasûlullah’m, Ebû Bekr’in ve
velî kılındığım zamanımda benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz; şayet kabul etmezseni z artık bana birşey söylemeyiniz, dedim. Bu teklifim üzerine siz de:
—  Bu şartla bize ver! dediniz.
Ben de ikinize teslim ettim. (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsu nuz? Gök ve yer izniyle ve iradesiyl e ayakta duran Allah’a yemîn ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bunun dışında bir hükümle hükmetmem. Eğer siz onun idaresind en âciz olduysanız, onu bana geriye verin. Ben onu sizin hesabınıza kifayetle idare ederim, dedi.
ez-Zuhrî dedi ki: Ben Mâlik ibn Evs’in rivayet ettiği bu uzun Umer hadîsini, Urve’ye tahdîs ettim. Urve; Mâlik ibn Evs doğru söylemiştir, diye tasdîk etti. Sonra şöyle dedi: Ben Peygamber’in zevcesi Âi-şe’den işittim, o şöyle diyordu: Peygamber’in kadınları Usmân’ı Ebû Bekr’e gönderip, Allah’ın kendi Rasûlü’ne tahsîs ettiği hurmalıklardan sümün( = sekizde bir) hisseleri ni istiyorla rdı. Ben de onları karşılayarak kendileri ne:
— Allah’tan sakınmaz mısınız? Peygamber (S): “Biz vâris olunmayız- Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (mülkiyeti Beytu’1-mâle âid vakıftır)” derdi. Bu sözle Rasûlullah kendisini kasdedere k: “Ancak Muhammed’in ailesi bu mal{m gt\\x’m)dan istifâde edebilir” buyurdu,  dedim.  Ve Peygamber’in  kadınlarının müracaatı, benim kendileri ne vâki’ olan bu haber vermem üzerine sona erdi.
Urve dedi ki: Bu sadaka olan hurmalık Alî’nin eline geçti. Ab-bâs’ı müdâhaleden men’ edip ona galebe etti. Sonra sırasıyle Hasen ibn Alî, sonra Hüseyin ibn Alî, sonra Alî ibn Hüseyin ve Hasen ibn Hasen’in ellerine geçti. Alî ibn Hasen ile Hasen ibn Hasen ona nev-betle tasarruf ediyorlar dı. Sonra Zeyd ibn Hasen’in eline, yânı idaresine geçti. Hakîkaten bu mal Rasûlullah’ın sadakası olarak idare olundu 90.

90 Buradaki her iki hadîsin tâbi’î râvîsi İbn Şihâb ez-Zuhrî’dir. ez-Zuhrî, Umer vakıasını Mâlik ibn Evs’den, Âişe hadîsini de Urve ibn Zubeyr’den rivayet ediyor. Kurîubî’nin beyânına göre, en sonra bu arazî Abbâsîler’in idaresine geçmiştir.
İslâm târihine âid bu kıymetli bilgileri Buhârî Beşte bir Kitâbı’ndaki Fedek kıssasında da rivayet etmiştir.

79-…….Âişe(R)’den (o, şöyle demiştir): Fâtıma aleyhi’s-selâm
ile Abbâs, Ebû Bekr’e gelip Fedek arazîsinden miraslarını ve Hay-ber’den payını istiyorla rdı. Ebû Bekr şöyle dedi:
— Ben Peygamber’den işittim: “Bizler mîrâs olunmayız. Bizim bıraktığımız herşey sadakadır. Ancak bu maldan Muhammed’in ailesi yerler” buyuruyor du. Allah’a yemîn ederim ki, elbette Rasûlullah’ın hısımları bana kendi hısımlarımla ilgilenme kten daha sevimlidi r91.

15- (YAHÛDÎ ŞÂİRİ) KA’B İBNU’L-EŞREFİN ÖLDÜRÜLMESİ BABI 92

91  Bu hadîs dahî Humus Kitâbı’nda ve daha birkaç yerde geçmişti. Başlığa uygunluğu, bunun, bundan önceki hadîse uygunluğu yönündendir. Birşeye uygun olana
uygun olan, o şeye de uygun olur (Aynî).

92  Ka’b ibnu’l-Eşref, Medine Yahudiler i’nin en azgın bir şâiri idi, Rasûlullah ile müslümânları hicvedip kötüler ve müslümânlar aleyhine Mekke müşriklerine yardım ederdi. Bedir gazvesind e müşriklerin tam ma’nâsıyle hezimete uğramaları Ka’b’a pek ağır gelmişti. Bedir’de öldürülen müşrikler için devamlı ağlar ve onlar hakkında şiirler, mersiyele r düzer, inşâd ederdi. Hassan ibn Sabit de Ka’-b’ın bu şiirlerine cevâb verir idi {Aynî’den özetle).

80- Bize Alî ibnu Abdillah tahdîs etti: Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti: Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)’-tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) sahâbîlerine:
—  “Ka’b ibnu’l-Eşref(i öldürmek) için kim hazırdır? Çünkü o, Allah’a ve Rasûlü’ne ezâ etmiştir” buyurdu.
Muhammed ibn Mesleme ayağa kalktı ve:
—  Yâ Rasûlallah, onu benim öldürmemi ister misin? dedi. Rasûlullah:
—  “Evet (bunu isterim)” buyurdu. Muhammed ibn Mesleme:
— Öyle ise Ka’b’ı sevindire cek birşey söylememe izin ver! dedi. Rasûlullah:
— “Ne istersen söyle!” buyurdu 93. Bunun üzerine Muhammed ibn Mesleme, Ka’b’a vardı da:
— Şu kişi (yânı Rasûlullah) bizden sadaka istedi. Ve bize güç vergi teklif edip, bizi yordu. Ben de ödünç birşey almak için sana geldim, dedi.
Ka’b da İbn Mesleme’nin dediği gibi söylendi de:
— Muhakkak o, sizin usancınızı daha artıracaktır, sözünü de ekledi.
Muhammed ibn Mesieme:
— Bizler bir kerre O’na uymuş bulunduk. O’nü hemen terket-mek istemiyor uz. Onun işi nereye varacak bakacağız; işi sona erinceye kadar bekleyeceğiz. Biz şimdi senden bize bir deve yükü yâhud iki deve yükü ödünç vermeni istemekte yiz, dedi.
Ve bize Amr ibnu Dînâr bu hadîsi birkaç kerreler tahdîs etti. Fakat “Veskan ev veskayn” sözlerini zikretmed i. Ben kendisine bu hadîste ‘Veskan ev veskayn” sözlerini söyledim. Bunun üzerine Amr: Zannederi m ki bu hadîste “Veskan ev veskayn” sözleri vardır, dedi94.
Muhammed ibn Mesleme’nin sözü üzerine Ka’b:
— Evet siz bana rehin verin, dedi. Muhammed ibn Mesleme ve arkadaşları: Neyi rehin istersin? diye sordular.
Ka’b:
—  Kadınlarınızı bana rehin veriniz, dedi. Onlar:
— Sen Arab’ın en güzeli iken biz kadınlarımızı sana nasıl rehin edebiliri z? dediler.
Ka’b:
—  Öyle ise oğullarınızı bana rehin verin, dedi. Onlar:
— Oğullarımızı sana nasıl rehnederi z? Sonra bunların biri hakkında “Bir yâhud iki deve yükü hurmaya rehin olundu” diye sövülür. Bu da bize ebedî bir ardır. Lâkin biz sana silâhlarımızı rehin bırakalım, dediler.

93  Hadîsin burasında İbnu Abdilberr’in rivayetin de şu tafsilât vardır: Muhammed ibn Mesleme, Rasûlullah’a verdiği bu va’d üzerine birkaç gün bu işle meşgul oldu. Ebû Naile -ki Ka’b ibnu’l-Eşref’in süt kardeşidir. Abbâd ibn Bişr, Haris ibn Evs, Ebû Abs ibn Cebr ile görüştü. Ve Rasûlullah’a verdiği va’di bunlara açtı. Bunlar da muvafakat edip: Hepimiz birlik olup öldürürüz, dediler. Sonra yine hepsi birlikte RasûluIIah’ın huzuruna geldiler. Buluşma sırasında: Yâ Rasûlallah, hakkınızda Ka’b’ı sevindire cek bâzı sözler söylemek lâzımdır, buna izin veriniz, dediler. Rasûlullah da: “Hatıra geleni söyleyebilirsiniz” buyurdu.

94  Bir vesk, altmış sâ’dır ki, yuvarlak hesâb bir deve yükü zahîredir. Bir sâ\ dört müdd’dür. Vesk, sâ\ müdd vezinleri nin bu günkü tartılarla karşılıklı hesâbları Zekât Kitâbı’nda geçti.
Sufyân: “Le’me” sözü ile silâhı kasdediyo r, dedi.
Ka’b bunu kabul ederek kendisine gelmesi için Muhammed ibn Mesleme’ye zaman ta’yîn etti. Muhammed ibn Mesleme bir gece Ka’-b’a geldi (Kale dışından seslendi). Yanında Ka’b’ın süt kardeşi Ebû Naile vardı. Ka’b bunları kale içine da’vet etti ve misafirle ri karşılamak için onların yanına indi. Ka’b’m karısı, kocasına:
—  Bu saatte nereye çıkıyorsun? diye i’tirâz etti. Fakat Ka’b:
— Bu seslenen Muhammed ibn Mesleme ile kardeşim Ebû Naile’dir, diye karşıladı.
Sufyân şöyle dedi: Amr’dan başka râvîler şöyle dedi: Kadın:
— Ben bir ses işitiyorum ki, sanki ondan kan damlıyor (şerr seziliyor)! dedi.
Ka’b:
— O benim kardeşim Muhammed ibn Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile’dir. Hem şübhesiz kerîm olan insan geceleyin kılıç darbesine çağırılsa bile o çağrıya muhakkak icabet eder, dedi.
Râvî: Muhammed ibn Mesleme beraberin de içeriye iki kişi daha soktu, dedi. Sufyân’a: Amr ibn Dînâr onların isimlerin i söyledi mi? diye soruldu. Bâzısının ismini söyledi, dedi. Amr: Beraberin de iki kişi getirdi, dedi. Amr’dan başka râvîler ise: Ebû Abs ibn Cebr, el-Hâris ibnu Evs, Abbâd ibnu Bişr, diye isimledi. Amr dedi ki: İbn Mesleme beraberin de iki kişi getirdi de, onlara:
— Ka’b gelince, ben onun saçını tutup koklarım. Siz benim Ka’b’ın başını sıkıca yakaladığımı gördüğünüz zaman hemen kılıçlarınızı çekip Ka’b’ı vurunuz! diye söyledi
Hadîsin râvîsi Amr ibn Dînâr bir kerre de İbn Mesleme’nin arkadaşlarına:
— Ka’b’m başını size de koklatırım, dediğini rivayet etmiştir.
Şimdi Ka’b ibnu’I-Eşref güzei giyimli ve silâhlarını kuşanmış olduğu hâlde etrafına hoş koku saçarak misafirle rin yanına indi. Bunun üzerine îbnu Mesleme:
— Ben (ömrümde) bu günkü gibi güzel koku duymadım, diye yaklaştı.
Ka’b:
— Arab’ın en güzel kokulu ve en asîl kadınları benim yanımda yaşıyor, dedi.
Amr dedi ki: Muhammed ibn Mesleme:
—  Başını saçını koklamama izin verir misin? dedi. Ka’b:
—  Evet (izin veririm), dedi.
İbnu Mesleme kendisi kokladı, sonra arkadaşlarına da koklattı. Sonra:
—  Bana bir daha koklamaya izin verir misin? dedi. Ka’b:
—  Evet, dedi.
Bu defa İbnu Mesleme, Ka’b ibnu’l-Eşref’in başını sımsıkı yakaladı ve arkadaşlarına:
—  Haydi kılıç darbesine tutup onu vurunuz! dedi.
Bu suretle Îbnu’l-Eşref’i öldürdüler. Sonra Peygamber’e gelip haber verdiler9 5.

16- EBÛ RÂFİ’ ABDULLAH İBNU EBI’L-HUKAYK’IN ÖLDÜRÜLMESİ BABI
Ona Sellâm ibnu Ebi’l-Hukayk da denilir. Yahûdî olan
Ebû Râfi\ Hayber’de ikaamet ederdi. Onun Hicaz arazîsinde (yânî Hayber’de) kendisine âid kuvvetli bir
kale içinde oturduğu söylenir.
ez-Zuhrî: Ebû Râfi’in öldürülmesi, Ka’b ibnu’l-Eşrefin öldürülmesinden sonra oldu, demiştir.

81-…….el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) küçük bir topluluğu Ebû Râfi’e gönderdi. Abdullah ibnu Atık, gecele-

95 İlk kılıç darbesi üzerine Ka’b haykırmış ve bu feryadı duyan kale içindeki Yahudiler toplanmışlar, sonra Rasûlullah’a gelerek Ka’b’m aldatılma ile öldürüldüğünden şikâyet etmişler. Rasûlullah, Ka’b’m kendisine ve müslümânlar üzerine düşmanlarını nasıl teşvîk ettiğini birer birer sayıp dökünce, Yahudiler söz söylemeye muktedir olamamışlardır. İbn Cevzî’nin Şerefu’l-Mustafâ adındaki kitabında bildirdiğine göre, Ka’b’ı öldüren mücâhidler, onun başım bir yem torbasının içine koyarak Medine’ye getirmişlerdi. Bu suretle İslâm’da ilk nakloluna n düşman başı, Ka’b’ın başıdır, denilmiştir. Ka’b’ın öldürülmesi, hicretin üçüncü yılı ramazânında vâki’ olmuştur.
yin Ebû Râfi’ uyumakta iken onun evine girip yanına sokuldu ve onu öldürdü.

82-…….el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) En-
sâr’dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi’e (onu öldürmeleri için) gönderdi. Bunlar üzerine Abdullah ibnu Atîk’i bey yaptı96. Ebû Râfi’, Rasûlullah’a ezâ eder ve O’nun aleyhinde(ki hareketle re malca) yardım ederdi97. Bu (zengin Yahûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (kuvvetlen dirilmiş) bir kalede otururdu. Abdullah ibnu Atîk ile-ar-kadaşları kaleye yaklaştıklarında güneş batmıştı. Oranın insanları (deve, sığır, koyun gibi) yaylım hayyanlan yle mer’adan dönmüşlerdi. Bu durum üzerine Abdullah ibnu Atîk arkadaşlarına:
— Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi’in kalesine) gideyim. Ve kale kapıcılarına nezaketli bulunayım. Bu suretle kaleye girebilec eğimi sanırım, dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü. Nihayet kapıya yaklaştı. Sonra (kendisini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcım gide-riyordu. Artık insanlar tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı:
— Ey Allah’ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum, dedi.
Ben de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim . İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarla rı bir direğe astı.
İbnu Atîk dedi ki: Ben hemen anahtarla ra doğru kalktım, onları alıp kapıyı açtım. Ebû Râfi’in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebû Râfi’in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyor-dum. Düşündüm ki, eğer Ebû Râfi’in adamları beni anlarlars a onu öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu suretle Ebû Râfi’in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında (yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestireme dim. Anlamak için:

96 Bunlar, başkanları Abdullah ibnu Atîk’ten başka üç kişi idiler. Bunlardan birisi Buhârî’nin bundan sonra gelecek hadîste bildirdiğine göre, Abdullah ibnu Ut-be’dir. Diğer ikisi de Mes’ûd ibn Sinan ile Abdullah ibn Uneys’tir. Adı geçen Abdullah ibn Utbe, meşhur Abdullah ibn Utbe ibn Mes’ûd değildir. Çünkü bu, Muhacirle r’dendir, öbürüsü ise Ensâr’dandır.

97  Bu zengin Yahûdî, Hendek gazasında Medine etrafındaki kabileler i toplamıştı. Urve’den gelen bir rivayete göre Gatafân gibi Arab kabileler ine birçok yardımda bulunarak Rasûlullah’ın aleyhine harekete sevketmiştir.
—  Yâ Ebâ Râfi’! diye seslendim .
—  Kim o? diye cevâb verdi.
Ben hemen sesin tarafına yaklaştım ve kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebû Râfi’ haykırdı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da (sesimi değiştirerek) 98:
—  Bu feryâd nedir yâ Ebâ Râfi’? dedim.
— Anan cehenneme! Sen seslenmed en önce birisi beni oda içinde kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah ibnu Atîk dedi ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebû Râfi’ arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. (Bu suretle savuşup) kale merdiveni nin tâ son basamağına varmıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede merdivend en aşağıya düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum. Ve kendi kendime:
— Onu öldürüp öldürmediğimi iyice öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölü i’lâncısı kale sûrunun üstünde dikeldi ve:
— Hicaz ahâlîsinin taciri Ebû Râfi’nin Ölümünü bildiriri m! diye i’lân etti.
Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanma gittim. Onlara:
—  Artık kurtuluş, Allah Ebü Râfi’i öldürdü, dedim. Nihayet Peygamber’in huzuruna vardım, işi O’na anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana:
—  “Ayağını uzat” buyurdu.
Ben de ayağımı uzattım. Rasûlullah ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamışa döndüm.
iki parantez arasındaki İfâdeler, hadîsin bundan sonra gelecek olan rivayetin den alınmıştır.

83-…….Ebû Ishâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Azib(R) den
işittim, o şöyle dedi: Rasûlullah (S), Abdullah ibnu Atîk’i ve Abdullah ibnu Utbe’yi, beraberin deki birtakım insanlar içinde Yahûdî Ebû Râfi’e (yânî onu öldürmeye) gönderdi. Bu topluluk gittiler, nihayet kaleye yaklaştıklarında, başkanları Abdullah ibnu Atîk, arkadaşlarına:
— Sizler yerinizde durunuz da ben kaleye gidip duruma bakayım, dedi.
Abdullah ibn Atîk şöyle dedi: Ben gittim ve kaleye girmek için
3 786/Sahîh-i Bııhâri ve Tercemesi
nâzik hareket ettim. Kale halkı kendileri ne âid bir eşek kaybetmişler.
Abdullah ibn Atîk dedi ki: Kaledekil er alaca karanlıkta dışarı çıktılar da o eşeği arıyorlardı.
Abdullah dedi ki: Ben tanınmaktan endîşe ettim.
Yine Abdullah dedi ki: Ben (kendimi saklamak üzere) maşlahımla başımı ve ayaklarımı örttüm. Sanki ben bir hacetimi yerine getiriyor-dum. Sonra kapının sahibi:
— Ben kapıyı kapamadan Önce içeri girmek isteyen girsin! diye nida etti.
Ben de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebû Râfi’in yanında akşam yemeği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müddet geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben (gizlendiğim yerden) dışarı çıktım.
Abdullah dedi ki: Ben kapının sahibinin kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve kalenin kapısını açtım.
Abdullah dedi ki: Kendi kendime; Kale halkı beni bilirlers e, diye düşündüm de yavaşça yürüdüm. Sonra kale içindeki evlerinin kapılarına varıp onları, içlerindekilerin üzerlerine dıştan kilitledi m. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebû Râfi’in yanma çıktım. Bir de gördüm ki, ev karanlıktır, evin kandili sönmüştür. Adamın nerede olduğunu bilemedim . Bu durumda;
Yâ Ebâ-RâfH dedim.
— Kimdir o? dedi.
Abdullah dedi ki: Ben hemen ses tarafına gittim ve ona vuruyordu m. O bağırdı. Fakat vurmam bir iş görmedi.
Abdullah dedi ki: Sonra sanki ona yardım ediyorum gibi geldim de sesimi değiştirerek:
—  Neyin var .yâ Ebâ Râfi’? dedim. Ebû Râfi’:
— Dikkat et, sana hayret ediyorum, anana veyl olsun! Yanıma bir adam girip beni kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah dedi ki: Ben yine ona gidip diğer bir kerre daha vurdum, fakat vuruşum yine bir iş görmedi. Ebû Râfi’ bağırdı ve ev halkı ayağa kalktı.
Abdullah dedi ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım isteyici şeklinde geldim. Onu sırtı üzerine yatmış gördüm. Hemen kılıcı karnının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıktım, nihayet merdivene geldim.
Khâhu ‘}-Mağâzî/3 78 7
Aşağıya inmek istiyordu m ki, merdivend en düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara:
—  Sizler gidiniz ve Rasûlullah’a sevinçli haberi bildirini z. Ben (onun ölümünü haber veren) ölüm i’Iâncısını işitinceye kadar buradan ayrılmayacağım, dedim.
Sabahın cihetinde aydınlık olunca ölü i’lâncısı yukarıya çıktı da:
—  Ebû Râfi’in ölümünü bildiriri m! diye i’lân etti.
Abdullah ibn Atîk dedi ki: Müteakiben ben, bende ayak cihetinde n hiçbir iztırab olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Pey-gamber’e gelmeleri nden önce onlara yetiştim, ve Peygamber’e o sevinçli haberi (yânî Ebû Râfi’in öldürüldüğü haberini) verdim “.

17- UHUD GAZVESİ BABI ı0°

99 Buhârî bu hadîsi aynı sahâbîden ve fakat ayrı senedlerl e ve bâzı farklarla üç rivayet hâlinde getirmiştir. Hadîsler daha kısadan sonra daha uzunu getirilme k suretiyle birbirini tamamlayıp açıklayıcı bir sıralayışla verilmiştir. 100 Uhud, Medine’nin kuzeyinde bir fersahtan az bir mesafede bir dağdır. İslâm

Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Hani sen, müzminleri muharebey e elverişli yerlerde ta’biye etmek üzere erkenden ailenden (Medine’den)
ayrılmıştın, Allah hakkiyle işitendi, kemâliyle bilendi” <Âlu İmrân: 121) 101.

Ve zikri ulu olan Allah’ın şu kavli: “(Ey mü’minler) gevşemeyin, mahzun olmayın. Siz eğer
(gerçekten) mü ‘min iseniz (düşmanlarınızdan) çok üstünsünüzdür. Eğer size (Uhud’da) bir yara değmiş
bulunuyor sa (Bedir’de) o kavme de o kadar yara değmiştir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları
insanlar arasında (nevbetleşe nevbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allah’ın (ezeldeki) ilmini imân
edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü ‘minleri tertemiz yapıp kâfirleri helak etmesi içindir.

Allah zâlimleri sevmez. Yoksa siz, Allah içinizden savaşanları belli etmeden, sebat edenleri belli etmeden
cennete giriverec eğinizi mi sandınız? And olsun ki, siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzûlamıştınız. İşte onu
târihinde büyük bir mevki’i vardır. Uhud harbine Kur’ân-ı Kerîm’in Âlu İmrân Sûresi’nde 117. âyetten i’tibâren altmış âyette; diğer bir rivayette de 120 âyette işaret edilmiştir. Uhud harbi, hicretin üçüncü yılında şevvalin onbirine tesadüf eden cumartesi gününde vâki’ olmuştur. İbn Sa’d’a göre hicretin otuzikinc i ayında şevvalin yedisinde vâki’ olmuştur. Şöyle ki: Kureyş müşrikleri Bedir yenilgisi nin acısını çıkarmak için Ebû Sufyân’ın emrinde iyi donatılmış üçbin kişilik bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler. Kureyş kadınlarının da iştirak ettiği bu ordunun yedîyüzü zırhlı idi. îkiyüz süvari vardı. Bu kuvvet, şevvalin yedisinde Uhud Dağı yakınına gelip Ayneyn mevkiine konmuştu. Peygamber de harb şû-râsmda Medine’de savunma harbi yapılması yâhud Medîne dışına çıkılması hususlarını müzâkere etmiş, ekseriyet in tercihi olan Medîne dışına çıkılmasına karar verilmişti. Peygamber cumua namazından sonra bin kişilik bir kuvvetle Medine’den çıktı. Medîne ile Uhud arasındaki Şevt mevkiinde Abdullah ibn Ubeyy: Ben meydan harbine muhalifim, diyerek üçyüz kişi ile geri döndü. Peygamber yediyüz kişiyle Uhud’a vardı. Vâdî’nin ağzındaki Şı’b mevkiini ordugâh edindi. Cumua günü piyade askerleri ni harb nizâmında ta’biye eyledi. Ve düşman bozulsa bile ta’kîb için yerlerind en ayrılmamalarını buyurdu. Elli kişilik okçu kuvvetini de piyadeler in arkasına yerleştirdi. Bunların kumandasını da Abdullah ibn Cubeyr’e verdi. Bunlara da yerlerini hiçbir surette terketmem elerini emretti.. .

101 Bu Âlu İmrân: 117. âyeti Uhud harbi hakkındaki âyetlerin birincisi dir. Peygamber tarafından hatırlanması emrolunan Medine’den ve aile arasından çıkış, âlimler topluluğuna göre Uhud seferine âiddir. Âlimlerin çoğuna göre şevvalin onuncu günü cumua namazından sonra çıkılmış, cumartesi günü harbedilm iştir.
gerçekten gördünüz de. Şimdi siz ona bakıp
duruyorsu nuz” (Âlu İmrân: 139-143) 102.

Ve Allah’ın şu kavli:
“Andolsun ki, Allah’ın size olan va’di -O’nun izni ile onları öldüregeldiğiniz, hattâ sevmekte olduğunuz zaferi
de size gösterdiği zamana kadar- yerine gelmişti. (Sonra) siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz, verilen emir
hakkında çekiştiniz.

İçinizden kimi dünyâyı istiyor, yine içinizden kimi âhir eti diliyordu . Sonra Allah size ibtilâ vermek için sizi
onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da. Zâten Allah müzminlere bol lütuf ve inayet
Sahibidir’^ (Âlu İmrân: 152).

Ve Yüce Allah’ın şu kavli:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. BiVakis onlar Rabbleri katında diridirle r. (Allah’ın)
lûtfu inayetind en, kendileri ne verdiği (şehîdlik mertebesi) ile hepsi de şâd olarak (cennet ni’metleriyl e)
rızıklanırlar.

Arkalarından henüz onlara katılamayanlar hakkında da: Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da
olacak değillerdir diye müjde vermek isterler” (Âlu İmrân: 169-170) 103.

84-…….Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)

102 Bu âyetlerde müslümânların Uhud’da sarsıldıklarına işaretle teselli edilmekte ve bu sarsıntının ihtiva ettiği gayeler ve maksadlar bildirilm ektedir. Uhud günü harb başlayınca, günün ilk yarısında galebe İslâm ordusunda olmuş, düşmana yirmiden fazla telefat verdirilm işti. Sonra Peygamber’in emrine uyulmaması sebebiyle müslümânlar bozulmuştu.
Bedir’de müşriklerin, Uhud’da İslâm ordusunun kaybı yetmişer neferden ibaret olduğundan, her iki tarafın cerihası arasında tam bir benzerlik vardır. Âyette buna da işaret edilmiştir.

103 Bu âyetlerde bildirile n afv ve tesellile rle gönüllerdeki irâde çöküntüsü giderek yeni bir azim ve irâde kudreti hâsıl olmuş ve yeniden bir ikinci müdâfaa harbi başlamıştır.

Uhud gününde: “İşte şu atının başını tutmuş (harekete hazır) bulunan Cibril’dir, üstünde de harb cihazı vardır” buyurdu 104.

85-…….Ukbetu’bnu Âmir (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
Uhud şehîdleri üzerine sekiz yıl sonra cenaze namazı kıldı. (Rasûlullah ölümünden biraz önce) dirilere ve ölülere veda edici gibiydi. Sonra (Medine’ye gelip) minbere çıktı da şöyle buyurdu:
— “Ben sizin kevser havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Ben sizin Hakk yolundaki hizmetler inize şehâdet edeceğim. Kıyamet gününde buluşma yeriniz havuzdur. Şübhesiz ben şimdi şu makaamımda havuza bakmaktayım. Emin olunuz ben, sizin müşrik olacağınızdan korkar değilim. Lâkin ben sizin üzerinize dünyâya rağbet etmenizde n, dünyâ hakkında nefsâniyet yarışına girişip birbirini zle didişmenizden endîşe ederim”.
Ukbe ibn Âmir: İşte Rasûlullah’ı bu görüşüm, minber üzerinde O’nu son görüşüm oldu, demiştir 105.

104  Bu hadîs, Bedir’de melekleri n hazır bulunması bâbı’nda senedi ve metni ile ve
küçük bir lâfız farkıyle geçmişti.

105  Bu hadîs de küçük lâfız farkıyle Cenazeler Kitâbı’nda, “Şehîd üzerine namaz bâbı”nda geçmişti.

86-……. el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Biz o gün, yânî
Uhud günü müşriklerle karşılaştık. Peygamber (S) okçulardan ibaret olan bir askerî birliği yerlerine oturttu, başlarına da Abdullah ib-nu Cubeyr’i kumandan ta’ynı etti ve onlara:
—  “Bizim düşmanlara gâlib geldiğimizi görseniz de yerlerini zden ayrılmayın, düşmanların bize gâlib geldikler ini görseniz de yine yerlerini zden ayrılmayın, bize yardım da etmeyin (yânî hiçbir surette mevziini terketmey in)*1 emrini verdi.
Biz düşmanlarla karşılaşıp harbe girişince, müşrikler bozularak kaçtılar, hattâ ben kadınları bacaklarından örtülerini kaldırmışlar ve ayaklarındaki halkaları meydana çıkmış olarak dağda sür’atle yürüyüp kaçarlarken gördüm. Bu sırada müslümânlar:
—  Ganîmet alın! Ganimet alın! demeye başladılar. Bu durumda Abdullah ibnu Cubeyr:
— Peygamber (S) benden yerlerini zden ayrılmama ahdi aldı, dedi.
Maiyyetin deki okçular dayatınca yüzleri döndürüldü (yânî şaşırıp nereye gidecekle rini bilemedil er). Akabinde müslümânlardan yetmiş kişi şehîd edildi. Ebû Sufyân Sahr ibnu Harb yükseğe çıktı da:
—  Topluluk içinde Muhammed var mı? diye seslendi. Peygamber (S):
—  “Ebû Sufyân’a cevâb vermeyini z” buyurdu. Ebû Sufyân bu sefer:
— Topluluk içinde Ebû Kuhâfe’nin oğlu (Ebû Bekr) var mıdır? dedi.
Peygamber yine:
—  “Ebû Sufyân’a cevâb vermeyin” buyurdu. Ebû Sufyân tekrar:
—  Topluluk içinde Hattâb oğlu var mıdır? diye sordu.
Bu sorularına cevâb alamayınca Ebû Sufyân, arkadaşlarına döndü de:
— Şübhesiz bunlar öldürülmüşlerdir, şayet diri olsalardı cevâb verirlerd i, dedi.
Bu sırada Umer nefsine mâlik olamadı da:
— Yalan söyledin ey Allah’ın düşmanı! Allah seni üzecek -yâhud horlayaca k- şeyleri, senin aleyhine bakî kılmıştır, dedi.
Ebû Sufyân:
—  Yâ Hubel! Yüksel, işin yükselsin! dedi. Peygamber (S):
—  “Ebû Sufyân’a cevâb verin” buyurdu.
—  Ne söyleyelim? dediler. Peygamber:
—  “Allah en yüksek ve en uludur deyin” buyurdu. Ebû Sufyân:
—  Bizim için el-Uzzâ var, sizin Uzzâ’mz yoktur, dedi. Peygamber:
—  “Ona cevâb veriniz” buyurdu. Sahâbîler:
—  Ona ne söyleyelim? dediler. Peygamber:
—  “Allah bizim Mevlâ’mızdır, sizin mevlâmzyoktur deyin” buyurdu.
Ebû Sufyân:
— Bu, Bedir gününe mukaabil bir gündür. Harb nevbet nevbet-tir (yânî bir nevbet sizin lehinize, bir nevbet bizim lehimized ir). Sizden öldürülenlerde kulak ve burun kesilmesi bulacaksınız; bunu ben emretmedi m. Bunu emretmemiş olsam da bu müsle işi beni kötüleş-tirmez, dedi106.
Bana Abdullah ibnu Muhammed haber verdi. Bize Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinar’dan tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (R):

106 Bu, Buhârî’nin Müslim’den yalnız olarak rivayet ettiği hadîslerdendir. Bunda Uhud harbinin bâzı safhaları ve tafsilâtına âid özet bilgiler verilmiş oluyor. Bu bilgiler târîh kitâblannda daha geniş verilmiştir.
Birtakım insanlar Uhud gününün sabahında şarâb içtiler, sonra (o şarâb karınlarında iken) şehîd olarak öldürüldüler, demiştir 107.

87-…….Bize Şu’be, Sa’d ibnu İbrahim’den; o da babası İbrahim’den haber verdi ki, babası Abdurrahmân ibn Avf oruçlu bulunduğu bir gün, önüne iftar sofrası getirilmiş. Abdurrahmân ibn Avf (bu zengin sofraya bakıp) şöyle demiştir:
— Mus’ab ibnu Umeyr, (Uhud günü) şehîd edildi. Hâlbuki Mus’-ab, benden çok hayırlı idi. Bu şehîd, kefen yerine bir kaftana sarılmıştı ki, bununla başı örtülse ayaklan açılıyordu; ayakları örtülse başı açılıyordu.
Râvî îbrâhîm dedi ki: Öyle sanıyorum ki, babam Abdurrahmân ibn Avf, sözüne şöyle devam etti:
— Yine Uhud’da Hamza da şehîd edildi. O da benden hayırlı idi. (O da böyle kefenlend i. Onlar böyle zühdî bir hayât içinde âhire-te gittiler.) Sonra dünyâdan bize serilen ni’metler önümüze serildi -yâhud da babam: Dünyâdan bize verilen ni’metler verildi-. Biz âhi-ret için kazandığımız haseneler imizin acele edilip de dünyâda bize verilmiş olmasından endîşe etmişizdir, dedi.  (O şehîdlerin yüksek dereceler ine ulaşmanın geciktiğine üzüldü.)
Sonra ağlamaya başladı, hattâ iftar yemeğini terkeyled i108.

107  Bu hadîs, Cihâd Kitâbi’nda, “Yüce Allah’ın “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma…” (Âlu İmrân:

169) kavlinin fazileti bâbi”nda geçmişti.

108  Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitâbi’nda geçmişti. Rıkaak’ta da gelecekti r.

88-…….Câbir ibnu Abdillah (R) şöyle demiştir: Bir er kişi Uhud
günü Peygamber(S)’e:
— Ben öldürülürsem, benim nerede olacağımı bana haber ver! dedi.
Peygamber:
—  “Cennette (olursun)” buyurdu.
Bunun üzerine o kişi, elindeki yemekte olduğu hurmaları hemen yere attı ve sonra harbe girişti de şehîd oluncaya kadar vuruştu I09.

89-…….Habbâb ibn Erett (R) şöyle demiştir: Bizler (dünyâyı
değil) Allah rızâsını arayarak, Rasûlullah’ın beraberin de hicret ettik. Artık ecrimiz (Allah’ın va’di gereği) Allah’a vâcib oldu. Bizlerden buradaki ecrinden hiçbirşey yemeden âhirete geçenler, yâhud gidenler

109 Buhârî’nin böyle bir rivayeti Bedir gazasında geçmişti. Burada olduğu gibi orada da bu şehidin adı bildirilm emiştir. Ancak Müslim’in Bedir’e âid olan rivayetin de onun adı Umeyr ibn Humâm olduğu bildirilm iş olduğundan, Uhud’daki yiğidin bu Umeyr’den başka birisi olması ve iki kişiye âid ayrı ayrı iki vak’a olması gerekir.
vardır. Bunlardan biri Mus’ab ibnu Umeyr’dir. O, Uhud günü şehîd edildi. Geriye bir kaftandan başka birşey bırakmadı. Biz onun başını bu kaftânıyle örttüğümüzde ayakları meydana çıkıyor, bu kaftanla ayaklarını örttüğümüzde başı meydana çıkıyordu. Bu yokluk karşısında Peygamber (S) bize:
—  “Bu kaftan ile şehidin başını örtün, ayakları üzerine de ızhır denilen ot koyun “; yâhud: “Ayakları üzerine ızhır atın” buyurdu.
Bizlerden, kendileri ne hicret meyvesi ulaşan ve bu meyveyi dev-şirenler de vardır no.
Ve bize Hassan ibnu Hassan haber verdi: Bize Muhammed ibnu Talha tahdîs etti: Bize Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik(R)’ten şöyle tahdîs etti: Enes ibn Mâlik’in amcası Enes ibnu’n-Nadr, Bedir harbinde hernasılsa bulunamamıştı. Bundan dolayı kendisi:
— Ben, Peygamber’in ilk harbinde bulunamadım. Vallahi eğer Allah beni Peygamber’in beraberin de müşriklerle yapılacak harb meydanında hazır bulunduru rsa, yapacağım yiğitlik çalışmalarımı, kahramanlık faaliyetl erimi Allah elbette herkese gösterecektir, derdi.
Enes ibnu’n-Nadr Uhud harbine katıldı, orada insanlar bozulunca:
— Yâ Allah, şunların, yânı müslümânların yaptıkları bozguncul uktan Sana karşı özür beyân edip kabulünü isterim. Şu müşriklerin yaptıkları cinayetle rden de Sana sığınırım, dedi ve kılıcı ile müşriklere doğru ilerledi.
Bu sırada Sa’d ibn Muâz’a rastgelip, ona:
— Ey Sa’d, nereye çekiliyorsun? Muhakkak ki, ben cennetin kokusunu Uhud Dağı’nın önünde buluyorum, deyip çarpışmaya geçti ve harb meydanında yiğitlik hârikaları gösterdi; sonunda şehîd edildi.
İbnu’n-Nadr’in cesedi tanınmadı. Nihayet onu kızkardeşi (er-Rubeyy’ bintu’n-Nadr) vücudundaki bir ben’den yâhud parmak uçlarından tanıyabildi. Enes ibnu’n-Nadr’m vücûdunda büyük küçük seksenden fazla mızrak, kılıç ve ok yarası sayılmıştı nı.

110  Bu hadîsin bir rivayeti de Cenazeler Kitâbı’nda geçmişti.

111  Enes ibnu’n-Nadr’m bu kahramanlıkları, öbür İslâm mücâhidlerini de gayrete getirerek yapılan şiddetli
hamlelerl e düşman kuvvetler i haylî sarsılmıştı. Bunların ortaya koydukları yiğitlik menkabele ri el-Ahzâb: 23. âyetinde medhedilm iş-tir. İslâm ordusunun Hamza gibi birtakım kuvvetli yiğitleri kaybetmes ine rağmen varlık göstermesi müşrikleri korkutmuştur. BudaÂIu îmrân: 137. âyetinde bildirilm iştir. İşte bu ilâhî korkunun te’sîri altında en kuvvetli düşman, zayıf bir kuvvetin karşısında tutunamayıp çekilmiş ve bu suretle harb sona ermiştir.
Bu hadîsin bir rivayeti Cihâd Kitabı, el-Ahzâb: 23. âyeti ile ilgili babında geçmişti.

90-…….Bize İbnu Şihâb tahdîs etti. Bana Hârice ibnu Zeyd ibn
Sabit haber verdi ki, kendisi babası Zeyd ibn Sâbit’ten şöyle derken işitmiştir: Ben Kur’ân’ın sahîfelerini Mushaf’a yazdığımız sıra el-Ahzâb Sûresi’nden bir âyeti kaybettim . Ben o âyeti Rasûlullah okurken işitip durduğum hâlde yazılı olarak bulamamıştım. Biz o âyeti araştırdık ve nihayet onu, -Rasûlullah’in şâhidliğini iki şâhid yerine tuttuğu- Huzeyme ibn Sabit el-Ensârî’nın yanında bulduk: “Mü ‘minler içinde Allah’a verdikler i sözde sadâkat gösteren nice erler var. İşte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de bunu bekliyor. Onlar hiçbir suretle ahidlerin i değiştirmediler” (ei-Ahzâb: 23).
En sonu biz bu âyeti de (hey’etin karanyle tevatürü sabit olduğu için) Mushaf’taki sûresine koyduk 1I2.

91-…….Zeyd ibn Sabit (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Uhud
gazvesine çıktığı zaman (Medîne ile Uhud arasındaki Şevt bustânın-da) beraberin de yola çıkmış olanlarda n birtakım insanlar geri dön-

112 Hadîsin başlığa uygunluğu, içindeki âyette, adaklarını yerine getirenle rin ancak Uhud’da şehîd olup bu adaklarını yerine getirmiş olmaları yönündendir. Bu âyetin Enes ibnu’n-Nadr ve diğerleri gibi Uhud şehîdleri hakkında indiği geçen hadîste bildirilm işti. Kur’ân’ın Mushaf hâlinde yazılmasını anlatan bu hadîs bâzı küçük farklarla Cihâd Kitabı, el-Ahzâb: 23. âyetle ilgili bâbda iki tarîkten getirilmişti.
düler. Peygamber’in sahâbîleri iki fırka oldular. Bir fırka: Biz bu geri dönen münafıklarla harb ederiz, diyor; diğer fırka da: Biz (onlar müs-lümân oldukları için) onlarla harb etmeyiz, diyordu. Bu görüş ayrılığı üzerine şu âyet indi: “Siz hâlâ niçin münafıklar hakkında -Allah onları kazandıkları (bunca günâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre oluyorsun uz? Allah ‘in saptırdığını siz mi doğru yola getirmek istiyorsu nuz? Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol bulamazsın” (en-Nisâ: 88).
Peygamber (S): “Medîne Taybe’dir; ateş gümüşün pislikler ini giderdiği gibi Medîne de günâhları dışarıya atar” buyurdu 113.

18- BÂB:

“O zaman içinizden iki zümre za’f göster (mek istejmişti. Hâlbuki onların yardımcısı Allah ‘ft.
Müzminler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdır’
(Âlu İmrân: 122).

92-…….Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Şu “O zaman
içinizden iki zümre za’f göstermişti…” (Âlu İmrân: 122) âyeti, biz En-sâr1 topluluğu hakkında, yânî Hazrec’den Benû Selime ve Evs’ten Benû Harise toplulukl arı hakkında inmiştir. Ben, Yüce Allah “Hâlbuki onların yardımcısı Allah’tı” buyurup dururken, bu âyetin bu sebeb-le inmemiş olmasını arzu etmem 114.

113 Hadîsin son fıkrası Medine’nin Faziletle ri bölümünde de geçmişti.

114 Bu iki zümre Hazrec’den Selime oğullan ile Evs’ten Harise oğullaradır. Bunlar . ordunun iki kanadını oluşturuyorlardı. Abdullah ibn Ubeyy münafıklar züm-resiyle yarı yoldan Medine’ye dönerken, bunları da dönmeye teşvîk ettiğinden, gönüllerinde bir sarsıntı olmuş ve yine Allah’ın inâyetiyle ordudan ayrılmamışlardı. Câbir bu âyet, kendileri hakkında Allah’ın velîliliğini ,ve senasını İhtiva ettiğinden dolayı hâsıl olan netîceden, yânî böyle çirkin bir hâdise üzerine inmiş olsa bile yine sevindiğini ifâde etmiştir.

93-…….Câbir (ibn Abdillah-R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
bana:
—  “Yâ Câbir, nikâh ettin mi (yânî evlendin mi).?>> diye sordu. Ben:
— Evet evlendim, dedim. Rasûlullah:
—  “Ne ile evlendin; kızla mı yoksa dul ile mi?” diye sordu. Ben:
—  Kız ile değil, fakat bir dul ile evlendim, dedim Rasûlullah:
—  “Seninle oynaşacak bakire bir kızla evlenseyd in yâ!” buyurdu.
Ben de:
— Yâ Rasûlallah! Babam Uhud’da şehîd edildi. O geriye dokuz kız çocuğu bıraktı. Onlar benim dokuz tane kızkardeşierimdir. Ben onlara kendileri gibi bilgisiz, tecrübesiz bir kız getirmemi istemedim de onların saçlarını tarayacak ve onların işlerini görecek bir kadınla evlendim, dedim.
Rasûlullah:
—  “Böyle bir kadın almakla isabet ettin, doğru yaptın” buyur-

115 Buhârî bu hadîsi, Bey’, Karz gibi birçok yerlerde getirmiştir. Burada getirmesi nden maksad, Câbir’in babası Abdullah’ın Uhud’da şehîd edilenler den olmasıdır.

94-…….eş-Şa’bî şöyle demiştir: Bana Câbir ibnu Abdillah (R)
tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Amr ibn Haram Uhud harbinde şehîd edilmiş ve arkasında büyükçe bir borç ile (evlenmemiş) altı tane kız çocuğu bırakmış. Nihayet hurma mahsûlünü kesme zamanı gelmiş.
Câbir dedi ki: Ben Rasûlullah’a geldim de:
— (Yâ Rasûlallah) bilmektes in ki, babam Uhud günü şehîd edilmiş ve ardında çokça bir borç yükü bırakmıştır. Ben alacaklı olan kimseleri n Seni görmelerini arzu ediyorum! dedim.
Rasûlullah (S):
—  “Sen hurmalığına git ve her çeşit hurmayı bir tarafa yığ!” buyurdu.
Ben gidip hurmaları buyurduğu gibi ayrı ayrı yığdım. Sonra kendisini çağırdım. Alacaklılar Peygamber’i görünce istedikle ri alacağın bu saatte ödenmesini ısrar eder gibi davrandılar. Peygamber onların yapmakta oldukları ısrarı görünce, en büyük yığının etrafında üç defa dolaşıp yaklaştı da sonra onun üzerine oturdu. Sonra:
—  “Alacaklı arkadaşlarını kendine çağır!” buyurdu.
Artık ölçücü kişi alacaklılar için ölçmeye devam etti. Nihayet Allah babam adına, onun emânetini tamamen ödedi. Ben ise kizkar-deşlerime bir tek hurma götürmeyerek, sırf babamın emânetim Allah’ın ödemesinden razı oluyordum . Allah yığınların hepsini selâmete çıkardı, hattâ ben Peygamber’in üzerinde durduğu yığma bakıyordum; ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi U6.

116 Hadîs bundan önceki değişik kitâblarda küçük lâfız ve sened farklılıklanyle geçti. Burada getirilme sinden maksad, Câbir’in babası Abdullah’ın Uhud’da şehîd edildiğini bildirmek tir.

95-…….Sa’d ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben Uhud
günü Rasûlullah’ı, yanında iki kişi olduğu hâlde gördüm. Bu iki kişi Rasûlullah’ı savunmak için harb ediyorlar dı, üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bunlar-Âdem oğullarının en şiddetli çarpışması gibi savaşıyorlardı. Ben bu iki kişiyi ne Uhud’dan önce, ne de sonra gördüm Ii7.

96-…….Bize Hâşim ibnu Hâşim es-Sa’dî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Saîd ibnu’l-Müseyyeb’den işittim, şöyle diyordu: Ben Sa’d ibnu Ebî Vakkaas’tan işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) Uhud günü ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verdi de: “At (yâ Sa’d)/ Babam anam sana feda olsun!” dedi118.

97-…….Yahya ibnu Saîd el-Kattân şöyle demiştir: Ben Saîd
ibnu’l-Müseyyeb’den işittim, şöyle dedi: Ben Sa’d ibn Ebî Vakkaas-(R)’tan işittim: Peygamber (S) Uhud günü benim için babasını ve anasını feda etmekte birleştirdi, diyordu.

117  Rasûhıllah nâmına harb eden iki erin Cibril ile Mîkâîl oldukları, Müslim’in Sa-hîh’inde açıkça söylenmiştir. Bu, “Melekler Bedir’den başka yerde harbe fiilen katılmamışlardır” görüşünü reddeder.

118  Sa’d ibn Ebî Vakkaas’ın bu hadîsi rivayet yollan çok olan meşhur hadîslerdendir ve yalnız burada be1; vnMniı -;vâyef    Hlr

98-…….Saîd ibnu’l-Müseyyeb şöyle demiştir: Sa’d ibnu Ebî Vakkaas (R): Yemîn olsun Uhud günü Rasûlullah (S) ana ve babasmı, bunların her ikisini de benim için feda etmek üzere bir yere getirdi, dedi. Sa’d ibn Ebî Vakkaas, kendisi harb ederken Rasûlullah’m kendisine hitaben: “Babam ve anam sana feda olsun” dediğini kasdediyo r.

99-…….Abdullah ibnu Şeddâd şöyle demiştir: Ben Alî ibn Ebî
Tâlib’den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(S)’in Sa’d’dan başka hiçbir kimseye feda etmek üzere, babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim.

100-…….Abdullah ibn Şeddâd’dan: Alî ibn Ebî Tâlib (R) şöyle demiştir: Ben, Peygamber (S)’in, hiçbir kimseye feda etmek üzere babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim, yalnız Sa’d ibn Mâlik (yânî Ebû Vakkaas) müstesna. Çünkü ben, muhakkak olarak Pey-gamber’in Uhud günü: “Yâ Sa’d, babam anam sana feda olsun, at!” buyurduğunu işittim.

101-…….Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî: Kendileri nde mu-
kaatele yapılan bu harb günlerinin bâzı saatlerin de Peygamber(S)’in yanında Talha ile Sa’d ibn Ebî Vakkaas’tan başka kimse kalmamıştır, demiştir.
Bu bilgi, Talha ile Sa’d’ın hadîslerinden alınmıştır.

102-…….Muhammed ibnu Yûsuf şöyle demiştir: Ben es-Sâib
ibnu Yezîd’den işittim, şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Avf a Tal-ha ibnu Ubeydilla h, el-Mıkdâd ibnu’l-Esved ve Sa’d ibn Ebî Vak-kaas’la sohbet edip beraber bulundum. Bunların hiçbirinin Peygam-ber’den hadîs tahdîs ettiğini işitmedim. Yalnız Talha’dan Uhud gününü tahdîs ederken işittim.

103-…….Kays ibn Ebî Hazım: Ben Uhud günü Talha’nın çolak olan elini gördüm. Talha, bu kesik eliyle Uhud günü Peygam-ber’i koruyordu, demiştir 1I9.

119 Bu hadîsler, bunlarda isimleri anılan sahâbîlerin Uhud harbinde bulundukl arını ve gösterdikleri kahramanlıkları bildirmek için getirilmişlerdir.
da insanlar Peygamber’in yanından dağıldıkları zaman Ebû Talha, Peygamber’in önünde kendi kalkanını Peygamber’e siper yaparak, oradan hiç ayrılmadı. Ebû Talha ok yayım çok sert çeken bir atıcı idi. Uhud günü o, elinde iki yâhud üç yay kırdı. Yanından ok dolu kubur ile geçen kimse olurdu da Peygamber ona: “Ok kabını Ebû Talha’ya boşalt!” derdi.
Enes dedi ki: Peygamber yükselir, askere bakarsa hemen Ebû
Talha:
— Babam anam Sana feda olsun, yükselme! Düşman oklarından bir okun Sana isabet etmesinde n korkarım. İşte göğsüm Senin göğsüne siperdir! derdi.
Yine Enes dedi ki: Yemîn olsun ki, ben o tehlikeli Uhud gününde Ebû Bekr’in kızı Âişe’yi ve anam Ümmü Suleym’i gördüm. Bunların her ikisi de eteklerin i çemreyip sıvamışlar, ben onların bacakla-rındaki halhallan görüyordum. Onlar su kırbalarını taşıyorlar ve onları yaralı askerleri n ağızlarına boşaltıyorlardı. Yemîn olsun o gün Ebû Talha’nın elinden iki yâhud üç defa kılıcı düşmüştü 120.
104-…….Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Uhud günü olup

105-…….Âişe (R) şöyle demiştir: Uhud günü olduğu zaman
müşrikler bozulunca Allah’ın la’neti üzerine olası İblîs, müslümân-lara:
— Ey Allah’ın kulları, arka tarafınızda bulunanla rınızdan sakının! diye bağırdı.
Bu bağırma üzerine müslümân ordusunun öncüleri, arkalarında bulunanla rı müşriklerden sanarak geriye döndüler. Akabinde öncüler ve arkalarından gelenler birbirler ini öldürmeye giriştiler. Bu sırada Huzeyfe ibnu’l-Yemân bir de baktı ki, babası Yemân’ı müslü-

120 Bu hadîsin bir rivayeti Cihâd’da, “Kadınların erkekleri n beraberin de muharebe etmeleri bâbı”nda ve bir rivayeti de Ebû Talha’pm menkabele ri bâbı’nda
geçmişti.
manlar müşriklerden sanarak öldürmekteler. Bu anda Huzeyfe:
— Ey Allah’ın kullan! Bu babamdır, bu babamdır; onu öldürmeyin! dedi.
Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Allah’a yemîn ederim ki, müslü-mânlar ondan ayrılmadılar ve nihayet onu öldürdüler, Huzeyfe, müs-lümânların bir yanlışlıkla babasını öldürmelerine karşı yalnız:
Sizi Allah mağfiret etsin. O, acıyanların en acıyıcısıdır” (Yûsuf: 92) demekle yetindi.
Urve dedi ki: Vallahi Huzeyfe Azîz ve Ceiîl olan Allah’a kavuşuncaya kadar, babasını öldüren için yaptığı duâ ve istiğfardan olan hayrın bakiyyesi, yânî üzüntüsü Huzeyfe’de devam edip durmuştur121.
“Basurtu”; “Basirette n bir iş hakkında bildim”; “Absartu” ise “Gözün görmesinden gördüm” demektir. “Basartu” ve “Absartu” bir ma’nâyadır da denilir 122.

19- YÜCE ALLAH’IN ŞU KAVLİ BABI:

“Hakikat iki ordu karşılaştığı gün içinizden geri dönenler (yok mu?) Onları irtikâb ettikleri bâzı şeyler
yüzünden ancak şeytân kaydırmak istedi. Andolsun Allah (yine) onları affetti. Çünkü Allah, şübhesiz çok
mağfiret edicidir, çok şefkatlidir” (âiu imrân: 155)i23.

121  Bu hadîsin bir rivayeti de Bed’u’l-Halk’ta “îblîs’in ve askerleri nin sıfatı bâbı”n-da (rakam: 97) da geçmişti.
Huzeyfe’nin babası Yemân, beraberin deki yaşlı arkadaşıyle birlikte Uhud harbinde müslümânların bozulduğu haberi üzerine Medine’den Uhud’a gelmişler ve harbe girişmişlerdi. Harbîn başında Uhud’da bulunamadıkları için o günkü parolayı bilemedik lerinden dolayı müslümânlarca düşmandan sanılarak yanlışlıkla öldürülmüşlerdir. Oğlu Huzeyfe’nin “Durun, o babamdır” diye bağırın-caya kadar müslümânlar onu öldürmüşlerdir… (Huzeyfe ve babasının hâl tercemele ri, et-Hakaaık, s. 217-218 ile Tecrîd Ter., II, 383’de, 316 rakamlı hadîsin haşiyesinde özetlenmiştir.)

122  Bu kelime Tâhâ: 96. âyette de geçer.

123  Uhud günü meydana gelen bozgunluk, Peygamber’in öldürüldüğü haberi üzerine umûmî bir panik hâlini almıştı. Medîne’ye kadar kaçanlar da olmuş ve kadınların ta’rîzine (ayıplamalarına) uğramışlardı. Çoğu Uhud Dağı’na kaçmıştı. Umer de bunların arasında bulunuyor ve: “Kim Muhammed Öldürüldü derse onu öldüreceğini” söyleyerek, bozgunluğu önlemeye çalışıyordu. İşte buradan
— Bilirsin ki, Usmân, Bedir’den kaybolup, Bedir harbinde hazır bulunmamıştır, dedi.
İbnu Umer:
— Evet bilirim, dedi. Yine o zât:
— Bilirsin ki Usmân, Bey’atu’r-Rıdvân’dan da geriye kalmış ve o bey’atte hazır bulunmamıştı, dedi.
İbn Umer:
— Evet bilirim, dedi.
Râvî dedi ki: Bu cevâblar üzerine o zât kendi fikrine uygun ce-vâblar aldığını sanıp, bunları beğenerek:
— Allâhu Ekber! diye tekbîr getirdi.
îbn Umer (onun yanlış düşüncelerini değiştirmek üzere) şöyle demiştir:
— Buraya gel de sorduğun şeylerin hakîkatini sana haber vereyim ve açıklayayım: Usmân’ın Uhud günü kaçması keyfiyeti ne gelince; ben şehâdet ederim ki, Allah (bütün müslümânlarla birlikte) ondan bu kusuru affetmiştir124. Bedir’den kaybolmasına gelince; Ra-sûlullah’ın kızı Rukayye, Usmân’ın nikâhı altında idi ve hasta bulunuyor du

125. Peygamber, Usmân’a hitaben: “Senin için Bedir’de bulunan bir gâzî sevabı ve bir gâzî ganimet payı vardır ” buyurup ona izin vermişti. Rıdvan Bey’ati’ndan uzak kalması da (Mekke’ye vazîfe ile gönderilmiş olmasındandır). Şu muhakkak ki eğer Mekke vadisinde Usmân ibn Affân’dan daha azîz (yânî şerefli ve nüfuz sahibi) bir kimse bulunsaydı, elbette Rasûlullah, Usmân’ın yerine onu gönderirdi. Rasûlullah, Usmân’ı Mekke’ye gönderdi ve Usmân Mekke’ye gittikten sonra Rıdvan Bey’atı yapıldı. Usmân’ın bu şerefli bey’-attan mahrum olmaması için Peygamber sağ elini işaret ederek: “İşte bu, Usmân’ın elidir” buyurup, onunla sol eli üzerine vurdu da: “İşte bu, Usmân’ın bey’atıdır!” buyurdu.
Abdullah ibn Umer o zâta (bu bilgileri verdikten sonra):
— Artık sana verdiğim bu cevâblarla beraber şimdi gidebilir sin, dedi.

124  İbn Umer bu afv hususunda ki görüşünü başlıkta geçen âyete dayandırıyordu. O âyette bildirile n iki cem’İyet, yânî iki ordudan maksad, Peygamber’le sahâbî-leri; Ebû Sufyân ile Kureyş kuvvetler idir.

125  el-Hâkim’in el-Müstedrek’dc Urve’den rivayetin e göre Rukayye’nin hastalığı sebebiyle Usmân’la beraber Usâme ibn Zeyd’i de Medîne’de bırakmıştık. Çünkü Rukayye çok ağır hasta idi. Hattâ Zeyd ibn Sait Medine’ye Bedir zaferini ilk önce müjdelemek üzere geldiğinde Rukayye vefat etmişti.

– BÂB:
“O vakit siz (harb meydanından) boyuna uzaklaşıyor, bir kimseye dönüp bakmıyordunuz* O Rasûl ise
arkanızdan sizi çağırıyordu.

Bunun üzerine Allah sizi keder üstüne kederle cezalandırdı, (Allah’ın sizi affetmesi) ne elinizden
gidene, ne de başınıza gelene esef etmemeniz içindir. Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır”
(ÂIu İmrân: 153).

Âyetteki “Tus’idune”, “Es’ade”den olup “Gidiyordu nuz” demektir. Sulâsî olan “Sa’ide” ise
“Evin üstüne çıktı, yânî yükseldi” demektir.

107-…….Ebû İshâk dedi ki: Ben el-Berâ ibn Âzib(R)’den işittim, şöyle dedi: Rasûlullah’ın (başlıktaki âyette bildirile n) bu çağrısı Uhud günü piyadeler in arka tarafına yerleştirdiği ve Abdullah ibn Cu-beyr’in kumandasına verdiği okçulara âid idi. Onların bâzısı bozulmuşlar olarak kaçtıkları zaman, Rasûlullah (S), onların arkalarından (“Ey Allah’ın kulları, bana geliniz! Ey Allah’ın kulları, bana geliniz Her kim dönüp gelirse ona cennet vardır!” diye) onları çağırıyorduI26.

126 Hadîsin başlığa uygunluğu apaçıktır. Bu hadîsin bir rivayeti Uhud gazvesi bâ-bının evvelleri nde geçmişti.

21- BÂB:

“Sonra o kederin ardından Allah üzerinize Öyle bir emînlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir
zümreyi örtüp buruyordu . Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü nı. Allah’a karşı câhiliyet zannı gibi
hakka aykırı bir zann besliyorl ar ve: ‘Bu işten bize ne?’
diyorlardı. ‘Bütün iş Allah’ndır!’de. Onlar sana açıklayamayacaklarını içlerinde saklıyorlar ve: ‘Bize bu
işten birşey (bir pay) olsaydı burada Öldürülmezdik’ diyorlardı. Onlara şöyle de: ‘Siz evleriniz de olsaydınız
bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakla rı (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekle rdi. (Allah bunu) göğüslerinizin içindekini yoklamak, yüreklerinizdekini temizleme k için yaptı. Allah, sineler deki özü hakkıyle bilendir”
(Âiu îmrân: 154)

Ve bana Halîfe ibnu Hayyât söyledi: Bize Yezîd ibnu Zuray’ tah-dîs etti: Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde’den; o da Enes’ten tahdîs etti ki, Ebû Talha (R) şöyle demiştir: Ben, Uhud günü kendisini uyku bürüyen kimseler içinde idim. Birkaç defa elimden kılıcım düşünceye kadar uykuya dalmıştım. Kılıcım düşerdi, ben de onu alırdım, Tekrar düşerdi, ben yine alırdım 128.

127 Bu âyette haber verilen uyku, hislerin ta’tîlinden ibaret olan bir gaflet değil, gönüllere huzur ve emniyet veren ilâhî bir sekînettir. Ve o sırada pek ziyâde ihtiyâç duyulan bir istirahat tır. Âyette husûsî olarak bu ilâhî ni’metin hâlis mü’minlere ihsan edildiğine ve münafıkların canı ve başı derdine düşerek uyku yüzü görmediklerine işaret edilmiştir.

.128 Ebû Talha’nın bu hadîsi, âyette haber verilen bu ilâhî sekînete mazhar olanlarda n birisinin kendisi olduğuna apaçık delâlet etmektedi r.

22- BÂB:

“İşten hiçbir şey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yâhud onları, kendileri zâlim
kimseler oldukları için azâblandırır” (âiu imrân: 128). Humeyd et-Tavîl ile Sabit el-Bunânî söylediler ki129,
Enes ibn Mâlik şöyle demiştir: Uhud günü Peygamber(S)*in başı yarıldı da “Peygamber lerini
yaralayan bir kavim nasıl kurtulur?” dedi. Bunun üzerine “İşten hiçbirşey sana âid değildir… ” (âiu î
128) âyeti indi.

108-…….Salim, babası Abdullah ibn Umer’den tahdîs etti ki,
o, Rasûlullah (S) -yaralanıp dişi kırılınca- sabah namazının son rek’-atinde rukû’dan başını kaldırınca “Semiallâhu limen hamidehu. Rabbena leke’l-hamdu (= Allah kendisini öven kişinin övgüsünü işitti. Ey Rabb’imiz, övülme yalnız Senin hakkındır)” dedikten sonra: “Yâ Allah! Futana, Fulâna ve Fulâna la’net eyle” derken işitmiştir. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allah: ‘i’İşten hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yâhud onları, kendileri zâlim kimseler oldukları için azâblandırır” (Âiu imrân: 128) âyetini indirmiş-tir.

129 Humeyd’inkini Ahmed, Tirmizî, Nesâî rivayet etmişlerdir. Müellif de Tefsîr’de bu âyetin nüzul sebebinde zikretti. Sâbit’inkİni Müslim rivayet etmiştir.
Ve Hanzala ibn Ebî Sufyân’dan: O da şöyle demiştir: Ben Salim ibn Abdillah’tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S), Safvân ibn Umeyye, Sehl ibnu Amr, el-Hâris ibn Hişâm aleyhine beddua ederdi . Bu beddua üzerine: ”İşten hiçbirşey sana âid değildir… ” âyeti sonuna kadar indi 13°.

109-……. Ve Sa’lebetu’bnu Ebî Mâlik şöyle demiştir: Umer
ibnu’I-Hattâb (R) bir kerresind e Medîne kadınlarından birtakım kadınlar arasında yünden yâhud ipekten yapılmış kadın elbiseler i dağıttı da, o elbiseler den iyi bir elbise artakaldı. Yanında bulunan kimseleri n bâzısı Umer’e:
— Ey Mü’minlerin Emîri, şunu da senin yanında bulunan Ra-sûlullah’ın kızma ver, dediler.
Ve onunla, Umer’in zevcesi olan Alî’nin kızı Ümmü Kulsüm’ü kasdediyo rlardı. Umer de:
— Bu elbiseye Ümmü Selît daha lâyıktır. Ümmü Selît, Rasûlul-lah’a bey’at eden Ensâr kadınlarındandır, dedi de bu daha lâyık oluşun sebebini şöyle belirtti:

130 Bunların üçü de Mekke’nin fethi günü müslümân olmuşlar ve müslümânlıktaki hayâtları pek güzel devam etmiştir. Bunlardan Süheyl ibn Amr, Kureyş’in güzel söz söyleyen hatîblerinden ve büyüklerinden idi.Hudey biyemuâhedesini yapma ile vazifelen dirilen hey’etin başkanı İdi. Gerek bunlar, gerek Kureyş ordusunda o gün harbetmek te bulunanla rdan çoğu ileride islâm camiası içindeki şerefli yerlerini alacaklarından, bu âyette: Ey Peygamber müşriklere âid ceza hükmü seni ilgilendi rmez. O yalnız bana âiddir! diye onlara la’net etmekten sakındırmıştır.
— Çünkü Ümmü Selît, Uhud günü bizim için su kırbalarım dikerdi (onları yüklenir taşırdı)I31.


İşlemler

Information

Yorum bırakın